Geçmişe dair kayıtlar gösteriyor ki kriz sürecinde iki sektörde işler açılır. İlki, avukatlar iyi iş yapar. İkincisi, psikologların işleri artar. Bunlara son yıllarda üçüncüsü eklendi. Lüks sektörü...
The Boston Consulting Group adlı danışmanlık firması, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Güney Kore, İspanya, İngiltere, ABD gibi gelişmiş, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin gibi gelişen ülkelerde 1000 zengini araştırdı, inceledi. Ortaya çıkan şu: 2011'de lüks sektörü 1.4 trilyon dolara ulaşmış bulunuyor.
Yeni bir olgu, lüks tüketim trendlerinde farklılaşma... Lükse sahip olmaktan çok lüks deneyim yaşamak, moda haline gelmiş. Üstelik bu farklılaşma, toplam lüks harcamalarının yarısından fazlasını geçmiş. Peki, ne demek bu lüks deneyim? Seyahat, sanat, teknoloji, yeme-içme gibi faaliyetler, uzaya çıkmak, helikopterle kayak, Jules Verne'in "80 günde devriâlem" macerası tadında işler...Küreselleşme, lüksü bir yere sabitleme kavramını da dönüştürmüş. Bugünün lüks sektörü müşterileri mekâna bağlı kalmadan, bugünün öncelikli müşterileri de çok fazla mal ve eşya düşkünü değil. Bunun yerine, kendisine adrenalin ve yüksek tatmin sağlayabilecek turizmi, safariyi, macerayı tercih ediyor.
Üstelik bu sektör müşterileri, kendi kuşaklarını da oluşturmuş. Çocukları da modanın son ürünlerini kullanmak kadar olağandışı hayat tarzının her türünü denemekten geri durmuyor. Bunlara "Y Kuşağı" deniyor. Kendilerini sahip oldukları işle değil, deneyip başarabildikleriyle ifade ediyorlar. Kendine has sineması, golf sahası... Kısaca parayı sahiplik yönünde değil, ileri düzey deneyim yaşama uğruna harcayan ve kendini bu yolla "ayrıştıran" bir kuşak.
Peki Türkiye? Geri kalır mıyız? Eğer bir yerde büyüme hızlanmışsa, lüks tüketim de gelişiyor demektir. Benzer olguyu, 1980'lerin Japonya'sında gördük. O dönemin lüks algısı, ünlü ressamların tablolarına sahip olmaktı. Hatta bu olgu, taklitçilik ve Batı'nın ünlü müzelerinden tablo hırsızlığı gibi meslekler oluşturmuştu.
BCG İstanbul Yönetici Ortağı Burak Tansan bizde de lüks tüketimin tırmanışta olduğunu söylüyor. Tahmini 20 milyar TL. Milli Gelir'in %1.5'ine denk. Ancak hâlâ alınacak yolumuz var. Zira eşdeğer ülkelerde bu oran %3 civarında.
Hızlı büyümenin sosyal yansıması, gelir dağılımında görülen kutuplaşmadır. Buna, geliri harcamadaki davranış farklılığı da dâhil. Türkiye, orta gelir grubundan, orta-üst gelir ülkelerine doğru yol aldıkça, lüks sektörü serpilip gelişmeye devam edecek.
Fert başına 2 bin $ iken çektiğimiz Türk filmlerinde lüksün sembolü, tonton Hulusi Kentmen tiplemesiyle lüks içindeki patrondu ama arabası ve şık kravat iğnesiyle sınırlı bir ayrışma vardı. Bugünün lüks içindeki patron tiplemesi, yeniden tanımlanmaya muhtaç. Sosyoloji bölümlerimizden biri, doktora çalışmasıyla bunu bize bulup çıkarsa ve kendimizi tanımak için Bostonlardan gelecek araştırmalarla yetinmesek...