Dip dediğimiz, kriz sürecinde inilebilecek en kötü seviye. Yunanistan'dan söz ediyoruz. Konuşulan, AB şartlı yardımı sürdürsün mü? Kimileri bunu "dipsiz kuyuya para atma" diye niteliyor.
Sponsorluk modeli üzerinden kamu maliyesini düzenleyen Yunanistan'ın, bir de destekleyici olduğu ülke var: Güney Kıbrıs... Eskiler "kendisi mihnete muhtaç dede, nerde kaldı ona buna himmet ede" der. Güney Kıbrıs'ın AB'den talebi, 10 milyar euro. Yunanistan'ın en az onda biri fakat sorun şu ki, Yunanistan da Güney Kıbrıs da "yardımla düze çıkacak noktayı" çoktan geride bırakmış durumda.
Bu nokta, mali disiplinden ziyade yurttaşların algısında şekilleniyor. Bir kez dibe doğru yol almaya başlayınca, tıpkı bir helezon yay gibi, her turda bir diş daha aşağı düşüyorsunuz. Nereden mi biliyorum? Yalnızca kendi kariyerim boyunca, 3 büyük krizde benzer sürecin tanığı oldum.
Şu günlerde AB müfettişleri "seçimde euro'yu ve AB reçetesine sadakati seçtik" diye yemin billah eden Yunanistan'da, memur kadrolarını didikliyor. Şüphe, 150 bin memuru işten çıkarma sözü veren Yunanistan'ın bunu henüz gerçekleştirmediği, hatta artırdığı yönünde...
Benzer süreci 1990'larda "kayıp yıllar"da yaşamıştık. IMF, kredi vermek için "memurun çok fazla, azalt" şartını dayatmıştı. Zamanın çalışma bakanı, 2.1 milyon memuru ayıklasın diye 12 bin 500 kişilik ek kadro tahsis etmişti ve onlar da toplama dahil oluverdi. Nitekim varış noktamız, önce 1998 ve ardından kendi dibe vurmamız olan 2001 krizi oldu.
Zira zihin yapımız, külfeti bir ötekine aktarma üzerineydi. Biz topyekûn dibe vurunca, kurnazlığın doğal sınırlarına vardık, zihin yapımız değişti ve bugünlere doğru yola çıkabildik. Bana göre Komşu'da da farklı olmayacak.