Teğet geçsin, geçmesin; bizdeki her krizde, kurnaz patronun aklına gelen ilk çare(!); "çalışanlarından kurtulmak" olmuştur.
Bunu yaparken Kürt, Alevi, Laz, Arap, Çerkez, Gürcü vs. gibi etnik veya mezhep kriterlerine değil, "kovulabilirlik" kolaylığına bakılmıştır. Kapıya koymak, tazminat yükü taşımamak deri veya memleketten daha önemlidir...
Amerika'da veya AB'de, işsizlik oranında derisinin rengi, şivesi veya nerede doğduğu önemli olabilir. Bizde ise bunların hiçbir önemi yok.
Son 30 yıldaki krizleri hatırlayın; göreceğiniz şudur: İşler kötü gitmeye başladığında, "çalışana" işsizlikle zulmetmede, son derece eşit (!) davranmışız.
Rakamlara bakıyoruz; Kriz bahanesiyle en fazla, Kırıkkale, Adana, Iğdır, Yalova, İstanbul, Kocaeli ve Eskişehir'deki işçiler evine gönderilmiş.
Adam çıkarırken şive, etnik köken, mezhep değil, yalnızca "kovunca cepte kalacak para" dikkate alınmış.
Son 2 yılda krizi bahane edip 2.5 milyon insanı evine postalayanlar bugün, büyüme şeridine giren ekonomide "hızlanma sorunu" yaşıyor.
Oysa akıllı patronlar, "en değerli varlığım" diye tanımladığı çalışanı kovmadı, onlarla anlaştı. Kimi yarı maaşına razı oldu kimi de şirketine ortak edildi.
Şimdi büyüme rekorları, bu şirketlerden geliyor.