Merkez Bankası ağustos toplantısında politika faiz oranı yüzde 50'de sabit tuttu. Bu toplantıda kimse Merkez Bankası'ndan faize yönelik aksiyon almasını beklemiyordu. Ancak, önümüzdeki aylarda gelebilecek olası bir faiz indirimine yönelik toplantı karar metninde bir sinyal verilip verilmeyeceği merak ediliyordu. Eğer sonbaharda bir faiz indirimine gidilecekse, bu toplantının karar metninin dilinde bazı küçük dokunuşlar yapılması iyi olabilirdi. Karar metninde yer alan ifadeler, Merkez Bankası'nın ihtiyatlı duruşunun devam ettiğini gösteriyor. Bu mesaj, eylül veya ekim ayında potansiyel bir faiz indirimi için kapının çok da açık olmadığı anlamına geliyor. Merkez Bankası'nın işi kolay değil. Resesyona izin veremeden ekonomiyi soğutup oldukça yüksek bir enflasyonu aşağıya çekmeye çalışıyorlar. "Yumuşak iniş" ile dezenflasyonda başarı yakalamak oldukça hassas bir süreç yönetimini zorunlu kılıyor. Politikaların şiddeti, politika değişimlerinin zamanlaması ve iletişim dilini doğru tutturmanız lazım.
EKONOMİYE YÖNELİK DURUM TESPİTİ
Sürecin hassasiyetini daha iyi anlamak adına ekonomik gidişata yönelik birkaç durum tespiti yapalım:
Ekonomide hissedilir bir soğuma var. Bu durum kendini üretim/reel sektör tarafından daha fazla gösteriyor. İmalat sanayinin tümü, hizmetler sektöründe ise bazı istisnalar hariç büyük bir kesim yavaşlama bölgesinin içinde. İnşaat sektörü ise kentsel dönüşüm projeleri ile dönmeye çalışıyor.
Konkordato başvuruları artıyor. Yılın ilk yedi ayında konkordato başvurularının sayısı bin 500'ü aştı. İçlerinde mutlaka bu mekanizmayı suistimal eden şirketler olsa da bu artış trendini dikkatle takip etmek gerekiyor. Karşılıksız çek oranları henüz 2018'deki kur şoku sonrasında yaşandığı kadar sert biçimde artmasa da rakamlar son 4.5 yılın zirvesini gördü.
Orta ve uzun vadede ekonomik büyümeyi daha verimli ve sürdürülebilir kılmak ve hayat pahalılığını kontrol altına almak için enflasyonu düşürmemiz lazım. Ama bu dezenflasyon sürecinin ekonomiye kısa vadeli maliyetleri olacak. Reel sektörde bazı kayıpların ve tasfiyelerin yaşanması kaçınılmaz. Son aylarda açılan şirket sayısı azalırken, kapanan şirket sayısı artıyor. Burada kritik olan unsur, artık ayakta kalmaması gereken zombi şirketler ile henüz verimliliğini ve sağlığını kaybetmediği halde kısa vadeli bazı bilanço sorunları yaşayan şirketleri birbirinden ayırabilmek. Daralan kredi ve teşvik havuzunu doğru şirketlere ve sektörlere aktarmalıyız.
Soğuma artık sadece ekonominin üretim/ reel sektör ayağıyla sınırlı değil. Talep göstergeleri de hanelerin frene bastığına işaret ediyor. Özellikle ihtiyari harcama kalemlerindeki yavaşlama çok net.
'EVET, BAŞARDIK' DEMEK İÇİN ERKEN
Ekonomik soğuma, döviz kurlarındaki stabil seyir ve baz etkisiyle birlikte enflasyon düşüyor. Ama bu düşüş, 'evet, başardık' tabirini kullanabileceğimiz seviyelerde değil. Sıkı para politikasına ihtiyacımız sürüyor. Ancak bu ihtiyaç, politika faizinin uzun süre daha yüzde 50 seviyesinde çakılı kalmasını zorunlu kılmıyor. Şu ana kadar enflasyon trendi ve beklentilerinde yaşanan değişim, cari açıktaki iyileşme ve büyük merkez bankalarının aldığı ve alacağı aksiyonlarla uyumlu biçimde politika faizinde yavaş ve kademli bir geri çekilme sağlanabilir. Burada önemli olan, piyasa dinamiklerinden ve enflasyonla mücadele gerçeğinden kopmadan sıkı para politikasını 'makul reel faiz' ile gerektiği kadar uzun sürdürebilmektir. Ne bizi sıcak paraya bağımlı hale getirecek kadar yüksek bir reel faiz, ne de kredi musluklarının enflasyonla mücadeleye zarar verecek kadar açılmasına fırsat tanıyacak kadar düşük bir reel faiz...
PARA POLİTİKASINI DESTEKLEMEK ŞART
Sıkı para politikasının ekonomiye verebileceği zararı asgari düzeyde tutarak enflasyonu düşürebilmek için diğer politikaların desteği şart. Bu noktada akıllara ilk maliye politikası geliyor. Maliye politikasının para politikası ile eşgüdümlü hareket etmesi gerekiyor. EYT ve deprem harcamaları ile artan bütçe açıklarını kontrol altında tutmak kritik. Ancak, bütçe açığı oranını çok hızlı biçimde yüzde 3'e indirmek için kemerleri aşırı sıkmaya çalışmayalım ve fiyatlama davranışlarını olumsuz etkileyebilecek vergilerden kaçınalım. Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen ürünlere yönelik ayarlamalarda para politikasına daha fazla destek olmalıyız. Nasıl ki asgari ücrete ara dönemde zam yapılmadı, yönetilen ve yönlendirilen bazı ürünlerin fiyat ayarlamalarında da bu ara dönem pas geçilebilirdi.
Yaşadığımız enflasyonun nedenleri çok boyutlu. Bu yüzden sadece sıkı para politikası ve kısmen maliye politikası araçlarıyla enflasyonu yüzde 5 hedefine çekemeyiz. Üretim, taşımacılık ve aracılık faaliyetlerindeki eksiklik ve aksaklıklarımız var. Bunların çözümü yapısal reformlardan geçiyor. Yapısal reformlara yönelik adımlar atılıyor. Ancak, burada dikkat etmemiz gereken iki unsur var. Birincisi, reform hızımız ve iştahımız çok yüksek değil. İkincisi, yapısal reformları tasarlarken enflasyonla mücadeleyi merkeze alacak şekilde bakanlıklar arasında bir eşgüdümün olduğunu tam anlamıyla göremiyoruz. Bu eğilim, reformlardan alınabilecek verimi düşürüyor.