Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NURULLAH GÜR

Gelişen ülkelerde ekonominin saçlarına aklar düşüyor

Türkiye gibi gelişen ülkeler için büyük bir tehdit olan erken yaşlanma eğilimi, ekonomi için hayati bir meseledir. Bu durum ekonomik büyümeyi yavaşlatırken, kamu maliyesinin üzerindeki yükü artırır. İşgücü piyasasının da yapısını bozar

Genç nüfus, gelişen ülkelerin sahip oldukları en önemli rekâbet avantajlarından biridir. Genç nüfus girişimci ruhu besler, yeniliklerin önünü açar, iş gücüne katılımı canlı tutar, mal ve hizmet talebini artırır. Ülkeler geliştikçe doğurganlık hızı düşer, bireyler daha uzun yaşamaya başlarlar. Toplumun yaş ortalaması yükselir. Hedef kalkınma merdiveninin daha üst basamakları ise, belli bir noktadan sonra ekonominin genç nüfustan farklı rekabet avantajları elde etmesi gerekir. Bunu başarabilen ülkeler, ekonomik dinamizmi ve verimliliği daha uzun süre korumayı başarırlar. Bu hikâyede gelişmiş ülkelerin yaşlanması sürpriz değildir.
Düşük doğurganlık hızı ve artan yaş ortalaması ekonomik gelişmenin doğal yansımalarıdır. Şaşırtıcı olan şey, gelişen ülkelerin birçoğunda kalkınmanın henüz erken aşamalarında nüfusun yaşlanmaya başlamasıdır. Paylaşmış olduğum grafik, gelişen ülkelerdeki bu hızlı yaşlanma eğilimini gözler önüne seriyor. Grafikteki çubuklar, farklı ülkelerde 65 yaş ve üzeri insanların toplam nüfusa oranının yüzde 7'den (yaşlanan ülke için eşik değer) yüzde 14'e (yaşlı ülke için eşik değer) yükselmesinin ne kadar zaman aldığını gösteriyor. Gelişmiş ülkeler çoktan bu süreci tamamlamış durumdalar. Onlara ait rakamlar gerçeklemiş bir duruma karşılık geliyor. Gelişen ülkeler ise bu sürecin henüz içindeler. Dolayısıyla onlara ait rakamlar tahmini yıl sayısını gösteriyor.




TÜRKİYE İÇİN TAHMİN EDİLEN SÜRE 20 YIL
Yaşlanan bir toplumdan yaşlı bir topluma geçiş günümüzün yüksek gelirli ülkelerinde yaklaşık 61 yıl sürmüş. Bu geçiş süresi ABD için 69 yıl iken, Fransa'da 115 yıla kadar uzamış. Gelişen ülkelerde ise bu geçiş çok daha kısa sürecek. Orta gelirli ülkeler için tahminen 26 yıl kadar. Türkiye için tahmin edilen süre 20 yıl. Gelişen ülkeler ekonomik açıdan gelişmiş ülkelere yakınsamadan, demografik ve sosyolojik olarak onlara benzemeye başladılar.
Toplum ve ekonomi için oldukça sıkıntılı bir durum bu.
Türkiye, doğurganlık hızındaki gerilemede de gelişmiş ülkelere çok çabuk yaklaştı. 1960'lı yıllarda Türkiye'deki doğurganlık hızı OECD ülkelerinin ortalamasının yaklaşık iki katı kadardı. Bugün oranlar kafa kafaya gelmiş durumda. Doğurganlık hızı OECD ülkelerinde 1.6, Türkiye'de 1.51 seviyesinde.




2100 PROJEKSİYONU
TÜİK'in bu hafta açıklamış olduğu nüfus projeksiyonları da Dünya Bankası ve OECD'ye ait yukarıdaki bulgularla örtüşüyor. 2023 itibarıyla Türkiye'de yaşlı nüfusun toplam nüfusa oranı tarihimizde ilk defa yüzde 10'un üzerine çıktı. TÜİK projeksiyonlarına göre, 2075'e geldiğimizde her üç kişiden birinin yaşlı olması bekleniyor. Ana senaryoya göre, Türkiye'nin nüfusu 2100'de 77 milyonun altına düşebilir. En tehlikeli senaryoda ise 2100'de 55 milyonun altına gerileyebiliriz.
Son zamanlarda erken yaşlanma meselesine bu köşede sıkça yer vermeye çalışıyorum. Enflasyon, faiz, ihracat, büyüme gibi ekonomik meseleleri tartıştığımız kadar bu konu üzerine de kafa yormamız gerekiyor. Zira erken yaşlanma eğilimi, Türkiye gibi gelişen ülkeler için büyük bir tehdit. Ekonominin geleceğini ilgilendiren hayati bir mesele bu. Erken yaşlanma ekonomik büyümeyi yavaşlatırken, kamu maliyesinin üzerindeki yükü artırır. İşgücü piyasasının yapısını da bozar. Çözümü sadece iktisat politikalarında aramak yeterli değil. Konut fiyatlarından eğitim ücretlerine, sosyal politikalardan teknolojiye kadar çok sayıda unsurla ilintili olan bir mesele var karşımızda. O yüzden de bütüncül bir politika yaklaşımına ihtiyacımız var.




NE İSTİHDAMDA NE EĞİTİMDE
Bu kadar hızlı yaşlanmak bir tehlike. Peki, mevcut gençlerimizden verimli biçimde istifade edip, onları yukarılara taşıyabiliyor muyuz? Maalesef burada da tablo çok parlak değil. OECD tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir rapordaki bulgulara göre, Türkiye'de 15-29 yaş grubundaki gençlerin yüzde 28'i ne istihdamın ne de eğitimin içinde. Üzerine çok ciddi biçimde eğilmemiz gereken bir başka kritik mesele. Eğitim sistemiyle gençlere anlamlı yetenekler ve idealler kazandıramadığınız ve onlara hayal kurmalarına imkân sağlayacak işler sunamadığınızda, ekonominiz gençlerin dinamizminden yeterince beslenemez. Gelişen ülkeleri orta gelir tuzağına hapseden nedenlerden birinin de atıl gençler olduğunu unutmayalım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA