Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişimi, II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'nın yaşadığı en büyük askeri şok olarak nitelendirilebilir. Böylesi trajik durumlarda ekonomi konuşmak zor olsa da ekonomiyi uluslararası güç mücadelesi ve savaş denklemlerinin dışında tutamazsınız. Dolayısıyla, yaşanan gelişmeleri ekonomik olarak da analiz etmek gerekir.
Rusya, bu savaşın kendisine ekonomik maliyetleri olacağının farkında. Kırım'ın ilhakı sonrasında gelen yaptırımlar, düşen petrol fiyatlarıyla birleşince Rusya o dönemde ekonomik anlamda bir hayli zorlanmıştı. Rus ekonomisi 2015'te yüzde 2 bir daralma yaşarken, enflasyon yüzde 6'dan yüzde 15'e kadar sıçramıştı. Moskova, dış politikadaki gücünü artırabilmek adına 2014'ten bugüne ekonomik olarak otonomi alanını genişletmeye çalıştı. Kamu bütçesini düşük petrol fiyatlarına göre ayarladı; ekonomik büyümeyi geçici olarak artıracak nitelikteki para ve maliye politikalarını uygulamaktan geri durdu. Öyle ki ekonomik bağımsızlığını emperyalist idealler uğruna güçlendirmek için 2013'ten sonra Rus vatandaşların harcanabilir reel gelirlerinin yüzde 10 erimesine göz yumdu. Bu tutumunu koronavirüs döneminde de sürdürdü; salgının şirketler ve halk üzerindeki ekonomik yükünü hafifletmek için GSYH'sinin sadece yüzde 5'i kadarını kamu desteği olarak sundu. Bu kulvarda birçok G20 ülkesinin yüzde 10 eşiğini aştığını (ABD'de %25) hatırlayalım. Rusya borç hususunda da tutucu davrandı. Kamu borcunun GSYH'ye oranının yüzde 20'yi aşmasına izin vermedi. Rusya, en düşük kamu borç oranına sahip ülkelerden biri. Enflasyonu düşürmek ve dış şoklara karşı bağışıklığını güçlendirmek için Rusya Merkez Bankası sert sayılabilecek adımlar attı.
Kırım'ın ilhakından önce 499 milyar dolar olan merkez bankası rezervleri, ilk etapta Ruble'ye istikrar kazandırmak ve dış yükümlülükleri azaltmak için kullanılarak 350 milyar dolara kadar inmişti. Ancak, bugünlere hazırlık yaptığı anlaşılan Rusya, rezervlerini son dört yıl içerisinde çok hızlı biçimde 630 milyar dolara yükseltti. Rezervlerdeki altının payını yüzde 8.5'ten yüzde 21'e çıkarttı. Rusya ayrıca tarımdaki dışa bağımlılığını azaltmak için tarım teşvikleri yoluyla üretimini artırmayı kendine hedef seçti.
YAPTIRIMLAR ISIRIR MI?
Yaptırımlar hiç kuşkusuz Rus ekonomisine zarar verecektir. Ama Rusya emperyalist idealleri ve kendine göre güvenlik gerekçeleri uğruna bu maliyete katlanmaya razı görünüyor. Bununla birlikte, yaptırımların ne kadar caydırıcı olduğu meselesi büyük bir soru işareti. Hem pratik hem de sembolik anlamda öneme sahip SWIFT sisteminden Rusya'yı çıkartmaya dönük sert bir yaptırım konusunda ABD ve AB arasında görüş ayrılığı var. Doğalgaz kesintisinden endişe eden AB, şu an için yaptırımları bu seviyeye çıkartmaktan geri duruyor. Rusya'ya geri adım attırmak için Batı'nın daha sert ve kararlı hamlelere başvurması gerektiği aşikâr.
KÜRESEL EKONOMİYE OLASI ETKİLER
Rusya'nın bu emperyalist taşkınlığının küresel ekonomiyi olumsuz etkileyeceği açık. Rusya ve Ukrayna buğday, mısır ve ay çiçeği gibi tarımsal ürünlerde önemli birer küresel üretici. Savaşın üretimi ve sevkiyatı sekteye uğratacağı endişesiyle, tarımsal ürünlerin fiyatında küresel ölçekte yükseliş var. Örneğin, buğdayın spot ve vadeli fiyatlarında son bir haftada yüzde 10'u aşan artışlar söz konusu. Jeopolitik risklere paralel biçimde petrol fiyatları da 100 doları eşiğini 2014'ten bu yana ilk defa aştı. Sanayi üretimi için kritik öneme sahip alüminyum ve paladyum gibi metallerin fiyatlarında yükselişler söz konusu. Bunlar, küresel enflasyon için sıkıntılı haberler. Rusya bir çılgınlık yapıp gaz sevkiyatını kısarsa, Avrupa'da ekonomik aktivite yavaşlayabilir. Fed gibi büyük merkez bankaları enflasyonun daha da artacağı endişesiyle panik yapıp faiz oranlarını gereğinden hızlı ve sert biçimde artırmayı tercih ederlerse, küresel stagflasyon riski baş gösterebilir.
TÜRKİYE EKONOMİSİNE OLASI YANSIMALAR
Son olarak, Türkiye ekonomisine olası yansımalara değinelim. Tarım ürünleri, metaller ve enerji gibi kritik kalemlerde küresel fiyatların artıyor olması, enflasyon ve cari açık rakamlarımız açısından bir risk unsuru. Ukrayna'ya yaptığımız ihracatta düşüş yaşanması muhtemel olsa da farklı pazarlardan gelebilecek yeni siparişler bunu telafi edebilir. İhracat rakamlarımızın gidişatına dair asıl belirleyici unsur, Avrupa ekonomisinin bu çatışmadan etkilenme derecesi olacak. Olayı turizm açısından değerlendirmek için erken olduğu görüşündeyim. O bölgelerden gelmesi beklenen turist sayılarında azalma yaşanması sürpriz olmaz. Ancak, bu kaybın boyutları ve diğer coğrafyalardan gelebilecek telafi imkanları ile ilgili net bir tespitte bulunmak için çatışmanın nereye evirileceğini görmek gerekir. Bugünden aşırı karamsar bir moda girmenin lüzumu yok. Ama tabi ki turizmde oluşabilecek her senaryo için alternatif planlar üzerine çalışmalıyız.