IMF yetkilileri, "4. Madde Konsültasyon Çalışmaları" kapsamında her yıl üye ülkelere belli ziyaretler gerçekleştirir. Önceden planlanmış çeşitli görüşmelerden elde ettiği bilgileri de dikkate alarak resmi ziyaretin bitmesi akabinde "Sonuç Notları" başlıklı bir doküman yayınlanır. Rutin bir uygulama olduğu için genelde çok fazla gündeme gelmez. Bu sene IMF'nin bazı muhalefet temsilcileri ile resmi planda olmayan bir görüşme gerçekleştirmesinden dolayı son ziyaret haliyle daha fazla gündem oldu.
IMF'nin Sonuç Notları'nda ne dediğini genel hatlarıyla anlamaya çalışalım. IMF; genişletici maliye politikası, kamu bankalarının sağladığı krediler, net ihracatın katkısı ve daha olumlu hale gelen piyasa duyarlılığından dolayı ekonomik büyümenin yılın ikinci yarısında toparlanacağına işaret ediyor. IMF'nin 2019 büyüme beklentisi yüzde 0.25. Nisan ayında açıkladığı büyüme beklentisi ise -2.5 idi. Bir önceki büyüme beklentisinde ne kadar büyük bir hata yapıldığı ortada.
Yıl sonu enflasyonunun yüzde 14'ün altında geleceğini bekliyor. TCMB ve piyasa beklentileri ile belli oranda örtüşme var. IMF büyüme ve enflasyona dair beklentiler konusunda daha makul bir noktaya gelmiş; ancak, aynı şeyi politika önermeleriyle ilgili söylemek zor.
"Tek reçete herkese uyar" saplantısı
IMF, TCMB'nin faizleri agresif bir hızda düşürdüğü görüşünde. Bu görüşe katıldığımı söyleyemem. Küresel piyasalardaki gelişmeler müsaade ederken ve enflasyon beklenenden daha hızlı gerilerken önden yüklemeli faiz indirimi yapılması normaldi. Eğer geç kalınsaydı olası bir küresel konjonktür değişimine aşırı yüksek faizle yakalanmış olurduk.
IMF, maliye politikasında temkinli hareket edilmesi gerektiğini vurgulayarak bütçe açığının yüzde 1.5 civarında kalmasını öneriyor. Mevcut maliye politikalarının zaten otomatik istikrarlandırıcı vazifesi göreceğini, dolayısıyla ilave teşviklere gidilmemesi gerektiğini düşünüyor.
Türkiye bütçe açığı ve kamu borcu gibi alanlarda birçok G20 ülkesinden daha iyi bir durumda. Buna rağmen IMF'nin bütçe dengesi hususunda aşırı tutucu bir tonda yorum yapmasını anlamak güç.
Ekonomik aktivitenin zayıf olduğu dönemlerde para ve maliye politikalarını daraltmak, işleri yoluna sokmak şöyle dursun daha da kötüleştiriyor. Yunanistan'ın kemer sıkma politikaları deneyimi, bunun en çarpıcı örneği. Hükümetin ve ilgili ekonomi kurumlarının böyle dönemlerde çeşitli politika araçlarını kullanarak ekonomik aktiviteyi diri tutmaya çalışmaları gerekiyor.
IMF memur maaşlarındaki geriye dönük enflasyon düzeltmesi uygulamasının kaldırılması, asgari ücret artışının enflasyon beklentisi/verimlilik ile uyumlu hale getirilmesi ve kıdem tazminatı gibi emek piyasasına yönelik reformların yapılmasını öneriyor. Yapısal reformların sıralamasıyla ilgili iktisat literatüründe öne çıkan bulgulara göre, üretim ayağına yönelik reformları tamamlayıp ekonomiyi düzlüğe çıkarmadan önce yapılan emek piyasası reformlarından verim alınamıyor. Ekonomide işlerin daha iyi gittiği ve toplumsal mutabakatın olabildiğince geniş bir oranda sağlanabildiği bir dönemde emek piyasası reformları gerçekleştirilebilirse istenen sonuçlar alınabilir. İlk etapta önceliği ürün piyasası reformlarına vermemiz gerekiyor.
Sonuç Notları'nı dikkate aldığımızda bugün Türkiye'nin IMF ile stand-by anlaşması imzalaması durumunda IMF'nin politika dayatmalarının şunlar olacağını anlıyoruz:
Memur ve emekli maaşlarını ve asgari ücreti baskılayın.
Vergileri arttırın.
Kamu harcamalarını azaltın.
Kamu bankalarının hamlelerini sınırlandırın.
Şirket iflaslarını kolaylaştırın.
Bunlar, ülkelerin ekonomik, kurumsal ve sosyal koşulları ne kadar farklı olursa olsun, IMF'nin neredeyse her ülkeye uygulayın dediği klasik politikalar.
IMF, bu "tek reçete herkese uyar" anlayışından kurtulamadı. Bundan dolayı da anlaşma yaptığı birçok ülkeyle sorunlar yaşadı. Önerdiği politikalar çoğu zaman beklediğinin tam tersi etkilere neden oldu. Haliyle IMF'nin küresel itibarı sarsıldı. Buna rağmen, birileri sürekli Türkiye'nin IMF ile anlaşmasını temenni ediyor.