Japonya'nın Osaka şehrinde düzenlenen G20 zirvesi sona erdi. 2008'deki küresel finans krizi sonrası ilk yıllarda liderler zirvesinde ağırlıklı olarak küresel ekonomiye dair meseleler masaya yatırılmış olsa da krizin etkilerinin azalması ve jeopolitik meselelerin ön plana çıkmasıyla birlikte G20 zirvelerinin ana gündem maddeleri küresel siyasete doğru kaymıştı. Son üç zirvenin aksine ticaret savaşlarının da etkisiyle Osaka'da dikkatler yeniden ekonomik meselelere kaydı.
Dünyanın nefesini tutarak beklediği Trump- Xi Jinping görüşmesinden ticaret savaşında ateşkese gidilip müzakerelere devam edilmesi kararı çıktı. ABD, müzakereler sürerken yeni bir gümrük vergisi artışına gitmeyeceğini duyurdu. Bu kararlar küresel piyasaları belli bir süre rahatlatacaktır. Yeniden başlayacak müzakereler ile birlikte bu yıl içerisinde ABD ve Çin arasında kısa ve orta vadeye yönelik yüzeysel bir ticaret anlaşmasının imzalanması ihtimali yeniden yeşerdi. Ancak, bu aşamada iki ülke arasındaki sorunlara uzun vadeli çözüm üretecek kapsamlı bir anlaşma beklentisine girmek hayalcilik olur. Zira iki ülke arasındaki temel mesele, ABD aleyhine olan dış ticaret dengesizliğinden ziyade ekonomi, teknoloji ve güvenlik alanlarındaki küresel güç mücadelesidir.
G20'nin bir diğer kritik görüşmesi Erdoğan ve Trump arasında gerçekleşti. Trump, Türkiye ekonomisini de yakından ilgilendiren S-400 meselesinde Türk tarafının argümanlarını destekler bir açıklama yaparak suçu Obama yönetimine attı. Olumlu geçen ikili görüşme S-400 ve yaptırımlarla ilgili risklerin ortadan kalktığı anlamına gelmese de diplomasi kanallarının sorununa kadar kullanılarak ara bir formül ile iki ülke arasındaki ilişkilerin asgari hasarla rayına oturtulabileceğine dair umut verdi.
Batılı ülkelerin ekonomik zenginliği ve uzun zamandır süregelen askeri ve siyasi ortaklıklar göz önüne alındığında Türkiye'nin Batı ile ilişkilerini canlı tutması tabi ki şart; ancak küresel ekonominin ağırlık merkezinin gittikçe Asya'ya kaydığı bir dönemde Çin ile ilişkileri geliştirmek de gelecek için bir o kadar önemli. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın G20'nin hemen akabinde Çin'e gerçekleştireceği resmi seyahat, yeni fırsat pencereleri açmak açısından umut vaat ediyor.
Türkiye geçen yıl Çin'e karşı 17 milyar dolarlık dış ticaret açığı verdi. Ticarette Çin'in lehine olan bu durum uzun zamandır devam etmekte. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin sürdürülebilir bir şekilde geliştirilebilmesi için Türkiye'nin Çin'e yaptığı ihracatı ve Çin'den çektiği yatırımları arttırması gerekiyor. Bu seyahatte ticaretin arttırılmasına yönelik bürokratik engellerinin azaltılması ve ticari diplomaside iki ülke arasındaki koordinasyonun arttırılmasına yönelik konu başlıkları gündeme gelecektir. Türkiye; imalat sanayii ve altyapı alanlarındaki birikimi, beşeri sermayesi ve coğrafi konumu itibariyle Çin'in çok büyük önem verdiği Kuşak ve Yol Projesi kapsamında birçok ülkeden farklılaşıyor. Çin, Türkiye'yi sadece dinamik bir pazar ve Avrupa'ya açılan bir köprü olarak görmemeli ortak teknoloji geliştirme potansiyeline sahip bir ortak olarak da değerlendirmelidir. Türkiye ve Çin birçok sektörde rekabet etmekle birlikte, ortak teknoloji geliştirmek iki ülkenin üçüncü pazarlardaki rekabet gücünü arttırabilir.
Son olarak bir noktanın altını çizmekte fayda görüyorum. Çin'in Türkiye'de yaptığı yatırımlarda ve aldığı ihalelerde Türkiye'nin yerli üretimi artırma stratejisine saygı göstermesi ve bununla ilgili düzenlemelere uyması ekonomik ilişkileri güçlendirmek açısından önemli.