Başta ABD olmak üzere Batılı gelişmiş ülkeler, küresel finans krizinin yaralarını sarmak ve küresel ekonominin ağırlık merkezinin Doğu'ya kaymasını engellemek için liberal ekonomi anlayışından sapan uygulamalara başvuruyor. Gümrük tarifeleri gibi dış ticareti engelleyici uygulamalar, yaptırımlar ve teknoloji savaşları son yıllarda küresel ekonominin en kritik gündem maddeleri haline geldi. Küreselleşme, pür liberal bir yapıdan daha kontrollü ve korumacı bir yapıya doğru şekil değiştiriyor.
Ülkeler böyle dönemlerde korumacı önlemlerden daha az yara almak ve hatta ekonomik güçlerini arttırmak için birbirlerine olan bağımlılıklarını azaltmaya çalışırlar. Türkiye'nin de ekonomi stratejilerini ve politikalarını, dünyadaki bu değişim rüzgârını hesaba katarak yeniden şekillendirmesi önem arz ediyor.
Türkiye ekonomisi üç alanda dışarıya aşırı bağımlıdır: teknoloji, sermaye ve enerji. Bu üç alandaki bağımlılığımızı azaltmadan hem orta gelir tuzağını aşmamız hem de son yıllarda artan dış şoklara karşı direncimizi daha fazla arttırmamız çok kolay değil.
Yüksek teknolojili ara mallarında dışarıya bağımlı olmamız, cari açık ve ekonomik büyümeyi olumsuz etkiliyor. Gelişmiş ülkelerden gelen teknoloji transferi, Türkiye gibi yükselen piyasaların gelişimi için önemli olmakla birlikte, tek başına yeterli değildir. Zaten son yıllarda yerli üretime daha fazla önem veren Batılı ülkeler teknoloji transferi konusunda eskisi kadar istekli değiller. Çinli şirketlerin başına gelenler ortada. Böylesi bir dönemde savunma sanayi, ilaç, otomobil, yenilenebilir enerji ve makine gibi kritik sektörlerde kendi teknolojilerimizi geliştirmemiz her zamankinden daha fazla önem taşıyor. İçinde yaşadığımız coğrafyanın jeopolitik açıdan zorlukları da gereksinimi arttırıyor.
Yatırımları finanse etmede yabancı sermayeye olan yüksek bağımlılığımız, gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının faiz kararlarının yanı sıra küresel piyasalardaki belirsizliklere karşı aşırı duyarlı olmamıza neden oluyor. Bunun bir yansıması olarak, bazı zamanlarda yabancı yatırımcıyı ürkütmemek için para politikasını kurdaki gelişmelere göre şekillendirmek durumunda kalıyoruz. Para politikasının gevşetilerek ekonomik aktiveyi desteklemesi gerektiği durumlarda tam tersine faizleri yükseltiyoruz. Tasarrufu arttırmak ve mevcut tasarrufların yastık altından ve yabancı ülkelerden çıkıp kendi finans sistemimize yönlenmesini sağlamak için finansal enstrümanları çeşitlendirmemiz ve piyasaların düzgün işlemesini sağlayıcı düzenlemeleri hayata geçirmemiz gerekiyor.
Türkiye, enerji ithalatı hesaplardan çıkarıldığında cari fazla veren bir duruma geliyor. Tek başına bu gerçek bile enerjideki dışa bağımlılığı azaltmanın Türkiye için ne derece kritik öneme sahip olduğunu gözler önüne seriyor. Bir taraftan doğalgaza yönelik arama ve geçiş güzergâhı olma çalışmalarını sonuna kadar sürdürürken, bir taraftan da küresel iklim değişikliğini göz önünde bulundurarak rüzgâr, güneş, jeotermal ve hidroelektrik gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına ve nükleer enerjiye yönelik yatırımları hızlandırmamız ve çeşitlendirmemiz gerekiyor. Yenilenebilir enerjide sadece gerekli araç ve gereçleri ithal edip enerji üreten değil, bu alanın teknolojilerini de üretebilen duruma gelmeliyiz.
Teknoloji, sermaye ve enerjideki dışa bağımlığımızı azaltmaya yönelik son yıllarda bazı tohumlar ekildi. Bu hamlelerin meyvesini toplamak ve daha fazlasını yapmak için uzun vadeli stratejilere ve politikalara ihtiyacımız var. Bunun için de istikrarlı bir yapı ve sabır gerekiyor.