OKAN MÜDERRİSOĞLU

“One minute!” demenin tam zamanı!

Bolu Kartalkaya'daki yangın faciasının daha ateşi sönmemişken siyaseten başlatılan "sorumluluk tartışması!" giderek tırmanıyor. Gözaltına alınan veya tutuklananlar, ilk ifadelerinde kendilerinden başka herkesi yangının faili gibi gösterdikçe ailelerin acısına, acı ekleniyor. Ve maalesef zinde odaklar da kamuoyunu yönlendirmek hatta yargıyı etki altına almak için sorumluluk tayini yapacak, kusur oranı belirleyecek kadar ileri gidiyor. Sosyal medyada kurulan mahkemeler, ön yargıyla (!) hüküm verme pervasızlığı sergileyebiliyor.
Bugün bu anda; kişi, kurum, parti vb. boyutuna girmeden, ilkesel ve yapısal anlamda bazı konuların altını çizmek, gelecek adına somut tespit ve önerilerimizi ortaya koymak durumundayız!
Her şeyden önce, "İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın" (Şeyh Edebali) düsturunu siyasetinin odağına almış bir iktidar için, dava ve misyonunun varoluşsal temellerini gözeterek hareket etmek mutlak zorunluluktur. Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan gerek MKYK gerekse AK Parti grup toplantısında tutumunu çok net biçimde açıklamıştır:
"Kimin sorumluluğu varsa hesap verecek! Kim olursa olsun, hatası olan arkadaşımız dahi olsa herkes cezasını alacak!"
Bir başka husus... Vatandaş açısından "devlete güven" esastır. Bireyler, kamu kurumlarının ve uyguladıkları mevzuatın yaşamsal teminat verdiğini dikkate alır. Bu itimat... Uçağa binerken de böyledir, bankaya para yatırır ya da bir otelde konaklarken de... Vatandaş, kendisi adına gerekli önlemin alındığını, denetimin yapıldığını kabul eder. Yani... Yaşatmayan mevzuat mazeret değildir. İşte bu nedenle devletin olduğu her yerde "objektif sorumluluk" ilkesi gözetilir. Devlet, sırf devlet olma vasfı nedeniyle vatandaşına karşı "kusursuz sorumlu" olduğunu peşinen hesaba katar. Bunun anlamı, kusurlu olup olmadığına bile bakılmaksızın idareye, sorumluluk yüklenmesidir!

***

Gelelim bir başka konuya...
AK Parti'nin 23 yıla yaklaşan iktidar ve icraat döneminin en büyük başarısı, siyasetin merkezine milleti yerleştirmesi oldu. Devlet, hakiki manada, milli iradeden alınan yetki ile millet adına yönetilen organizasyona dönüştü. Devletin demokratikleşmesi, vesayetin geriletilmesi, meşru siyasi alanın genişletilmesi sonucunu veren gelişmeler, "sessiz devrim" tanımlamasını hak edecek şekilde tarihe geçti.
Lâkin sanki bir şeyler eksik kaldı. Bürokratik katılıklar kırılır, hükümet sistemi anayasal zeminde değiştirilirken, "insanımızın zihniyet dönüşümü" eş anlı gerçekleştirilemedi! Büyük ölçüde bu yüzden... Kurallar, standartlar ve sunulan ürün/hizmetten ziyade bütün bu çerçeveyi zorlayan, kenarından köşesinden dolanan istisna ve muafiyetlere fazlaca kapı aralandı. "Siyaseten maliyeti ağır olur!", "Bizim arkadaşımız, idare edelim!", "Seçimlerde çok hizmeti geçti, bir formül üretelim" tarzı yorum ve taleplerle siyasetçi adeta köşeye sıkıştırıldı.
Ama bu andan itibaren... Ortak geleceğimizin ve ortak çıkarlarımızın korunması için...
Kurumları aşındıran, kuralları önemsizleştiren aktör ve faktörlere "one minute!" (*) demek için bir şansımız daha var!
Önemli olan insan, önemli olan halk sağlığı, önemli olan milletin menfaatidir. Kurum ve kurullar bunun için vardır. Siyasetçi de meşru ve makul olanın yanında durarak, bürokrasi çarkını doğu ve düzgün işletmekle yükümlüdür!
(*) One minute: Bir dakika! (Yani, durun orada!)

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Okan Müderrisoğlu | "One minute!" demenin tam zamanı!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA