İleride dünya tarihini yazacaklar için şubat ayının bu dönemi Ukrayna haftası olarak anılacaktır desek sanırım abartmış olmayız. Avrupa'dan Suudi Arabistan'a dünyanın pek çok bölgesinde Rusya-Ukrayna savaşına dair toplantılar yapılıyor. Tam bu sırada Ukrayna Devlet Başkanı, Türkiye'ye gelip Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de görüştü.
Rusya'nın Ukrayna ile savaşının ilk aylarını hatırlayalım. Herkesin, meselenin kısa sürede Rusya lehine döneceğini öngördüğü bu savaşta Ukrayna, Türkiye'den aldığı SİHA'ların büyük başarısıyla Rusya'nın öncü saldırılarını durdurmuştu. Hemen ardından İngiltere, AB ülkeleri ve özellikle ABD'de Rusya'ya yönelik büyük ambargolar başlamıştı Hatta iş, Rus edebiyat klasiklerini ve Rus müzisyenlerini yasaklamaya kadar varmıştı. Rusya'nın kısa sürede kazanacağını öngören yorumlar, bu kez yerini Rusya'nın öldürücü ambargoya dayanamayacağını savunmaya bırakmıştı.
Tam da bu dönemde Türkiye, dünyada Ukrayna ve Rusya ile aynı anda ilişki kuran, Batı blokunun ambargolarına katılmayan bir ülke olarak dikkat çekiyordu. Türkiye'de muhalefet ise ağız birliği yaparak Türkiye'nin, Rusya'ya yönelik ambargolara katılmamasını eleştiriyordu. Neler söylenmemişti ki o dönem... Türkiye'nin Rusya ile birlikte bedel ödeyeceği, Batı blokunun "bu ihaneti" unutmayacağı tehditleri, muhalefet liderleri tarafından milletin meclisinde savruluyordu.
Ancak Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önderliğinde doğru bildiği yoldan ayrılmadı. Aynı anda hem Rusya hem de Ukrayna ile ilişkilerini sürdürdü. İki ülke de Türkiye'nin tavrına saygı duydu. Hatta, İngiltere ve ABD araya girmeseydi, Türkiye Ukrayna ile Rusya'yı barıştıran ülke olacaktı. Ukrayna, İngiltere ve ABD'nin baskısına boyun eğerek barışı kabul etmedi.
Bugün geldiğimiz noktada Trump için Ukrayna 500 milyar dolarlık nadir elementleri sömürülmesi gereken bir toprak parçasından başkası değil. Almanya, ekonomisinde gerilemeye neden olan Rus doğalgazına tekrar kavuşmak dışında bir şey düşünecek durumda değil. İngiltere ve İskandinav ülkeleri de Ukrayna'nın savaşa devam etmesini istese bile onların da bunu tek başına destekleyecek gücü yok.
Dün Rus edebiyatını bile yasaklayan AB ülkeleri, Trump'ın ABD askerlerini Avrupa'da azaltma projesi sonrası kâbuslarında Rus ordusunu görmeye başladılar bile. Türkiye ise Ukrayna'nın masaya yatırıldığı bir günde Ukrayna Devlet Başkanı'nı ağırlayarak kendi yolunda ilerlemeye devam ediyor. Hem Rusya'yla hem de Ukrayna'yla ticaretini ve siyasi ilişkilerini aksatmadan sürdürüyor.
Bir an için muhalefetin Türkiye'ye önerdiği "Rusya'ya cephe al", "Ambargoyu uygula" önerilerinin uygulandığını düşünelim. Bugün ABD'nin sahneden çekilerek Trump'ın Putin ile arayı yumuşatma çabaları sonrası Rusya ile ilişkilerini bitirdiği için ödediği ticari bedelle baş başa kalmış olacaktı.
O yüzden gür sesle hatırlatmak gerekiyor: Türkiye'yi merkeze alan dış politikasıyla Erdoğan'ın Rusya-Ukrayna savaşında yaptıkları doğruydu. Tıpkı Suriye'de, Libya'da, hatta Afrika'nın tamamında yürüttüğü politikalarda olduğu gibi. Tarih, Filistin meselesindeki duruşunun da haklı olduğunu gösterecek. Ancak muhalefet yine de hakkı teslim etmeyecek.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Hilal Kaplan | Türkiye'nin özgün Ukrayna politikası