Muhalefet, 6'lı Masa'nın yanına açtığı "Sofra" ile siyaset alanını genişletir, elindeki tüm imkân ve kabiliyeti bir iktidar değişikliği için seferber ederken acaba Cumhur İttifakı, özellikle "AK Parti ne yapacak?" Evet, bu kritik bir soru. Üstelik cevabı, "devlet ve piyasa dinamikleri" ile yakından ilgili. Eldeki veriler, AK Parti'nin "geleneksel taban siyaseti metodunu" uygulayacağını gösteriyor. Partiden milletvekili olmak isteyenlerin sayısı, yani yüksek teveccüh. Eğilim yoklamaları. Teşkilatta ve halktaki karşılığın ölçülmesi. Referansların değerlendirilmesi, mülâkatların tamamlanması, bölgesel ve il içi dengelerin gözetilmesi... Evet, Parlamento seçimleri için başarıyı büyük oranda garanti eden bu süreç yönetiminin konu Kabine bileşimine geldiğinde bir ileri aşamaya taşınması da zorunlu. Bir başka anlatımla "Hibrit" yöntemin seçilmesi sadece tercih değil aynı zamanda bir gereklilik.
Hibrit derken... Cumhurbaşkanlığı Kabinesi'nin oluşumundan söz ettiğimiz sanırım anlaşılıyor. Öyle bir yönetim takımı kurulmak durumundaki hem cumhurbaşkanlığı hükümet modelini içselleştirmeli hem AK Parti'nin kimyasına uymalı hem de milletin hatırı sayılır çoğunluğunun desteğini alabilmeli. Sıralanan ön şartlar ise bizi, "İstihbarattan diplomasiye, iş dünyasından sivil topluma" kadar uzanan geniş yelpazede alanında başarılı, saygın, özel sektör veya devlet tecrübesi bulunan, geniş kitlelerce kabul edilebilir isimlere doğru götürmekte. Benim profilini çizdiğim ekibin içine girebilecek adayları, sizler ferasetinizle kolaylıkla öngörebilir, adını koyabilirsiniz!
Unutmayalım ki...
Her sandık "egemenliğin kayıtsız şartsız ait olduğu milletin seçimi" ile şekillenir ve meşruiyet kazanır. Ancak, "Devletin, dışı mavi kapaklı içi kırmızıçizgilerle dolu kitabının" geleceği, milli bekanın nasıl teminat altına alınacağı da seçim dönemlerinin daha çok Ankara'ya özgü boyutudur.
Son yıllara damgasını vuran olaylar, doğal afetler sırasındaki performansa ilişkin değerlendirmeler, uzun süredir gözden kaçan kritik birkaç detayı ön plana çıkardı.
"Vitrinde olan" ile "Mutfak çalışması yapan!" arasındaki fark olarak nitelendirebileceğimiz bu durum, önümüzdeki dönemde siyasetin icra ediliş tarzını da kökten etkileyecek.
Zira... Zor anlarında devleti derhal yanında görmek isteyen vatandaş, "Bakanlar" ile "Görenler" arasında çizgi çekmeye başladı. Cumhurbaşkanımızın talimatı üzerine "afet bölgesine" gitmek ile o şok anında soğukkanlı kalarak hem vatandaşın duygularını hem de devleti yönetmeyi başarmanın önemi daha iyi anlaşılır oldu. İşte bu hassas nokta bizi, stratejik devlet aklının kullanılmasında ve arka plandan sahaya yansıtılmasında kamuoyunun bilmediği ölçüde hayati rol oynayan aktörlere götürmekte.
Demem o ki...
AK Parti'nin, "liyakat" kriteri üzerinden eleştirildiği bir ortamda, yetkinliği ile temayüz etmiş kamudan, özel sektörden ve STK'lardan örnek isimleri siyaset eliyle devletin yönetiminde görebiliriz.
Sanırım bu hamleyi öngören 6'lı Masa ortakları bir yandan bürokrasiye mavi boncuk dağıtırken diğer yandan da gözdağı vermeyi deniyorlar. Böylece, devletin heterojen yapısının, Masa lehine döndüğü izlenimi yaratmaya çabalıyorlar. Neden? Çünkü sandığı şekillendirmenin yolu sade vatandaş kadar sermaye, bürokrasi ve dış dünyayla bağlantılı da ondan!
Peki, iki ittifak arasındaki belirgin ayrışma nerede?
Cumhur İttifakı dünü-bugünü-yarını ile bir bütün ve milli çıkarlar etrafında öngörülebilir konumda.
Millet İttifakı ise dünü-bugünü-yarını arasındaki kırık çizgileri düzeltmekle meşgul, iktidar uğruna çok şeyi göze aldığı için istikrar-güven ekseninde belirsizlik vaat etmekte!
NOT: 18 Mart Şehitler Günü, bizlerin varoluş-diriliş tarihimizin özetidir. Şehitler Günü'nü, onların aziz hatırasını incitecek pazarlıklara denk getirip, sonradan çark edenleri bu millet önce bir kenara yazar, sonra da çizer!