Türk-Amerikan ve Türkiye-İsrail ilişkileri normalleşme sürecine girerken dikkat edilmesi gereken yönler söz konusu. Meselenin, dış politik ve stratejik boyutları kadar, iç siyasi dengelere etki edebilecek hassasiyetleri de mevcut.
31 Ekim 2021'de Roma'da, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasında kararlaştırılan "stratejik mekanizma" beş ay sonra hayata geçirildi. ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı Victoria Nuland'ın Ankara ziyareti ile hareketlenen mekanizma kapsamında Ankara-Washington ilişkilerini yeniden yapılandıracak çerçeve çizildi. "Siyasi, Askeri, Ekonomik" perspektifte "pozitif ajanda" oluşturma iradesi teyit edildi.
Eş zamanlı olarak ABD Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Marisa Lago da Ankara'ya geldi. İki ülke arasında halen 26 milyar dolar olan ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkarılması hedefi konuşulurken Lago, "yeşil enerji" bağlamında dilinin altındaki baklayı çıkardı ve küçük modüler reaktörler dosyasını açıverdi. Yani ziyarette, kazan-kazan anlayışından ziyade bir tür teknoloji pazarlama hamlesi ön plana çıktı. Arkasından da "Türkiye, Rus oligarkların kirli parası için havuz olmamaya dikkat etmeli" mealinde sivri cümleler de beyanatların içine sıkıştırılıverdi!
***
Derken, ABD Kongresi'nin talebi üzerine Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın gönderdiği mektup, yine Amerikalılarca paylaşıldı. Türkiye'nin, 40 F-16 savaş uçağı alımı ve envanterindeki uçakların modernizasyonunu içeren talebine karşı ABD diplomasisi, usta manevrasını bir kez daha sergiledi. Türkiye'nin, Rusya'dan S-400 hava ve füze sistemi alması ile ikili ilişkilerin zedelendiği hatırlatılırken bir NATO müttefikinin buna neden gerek duyduğu, hatta zorlandığı belirtilmedi. Bunun yerine hasmane tutumdan izler taşıyan bir ifade metne yansıdı. Amerikan yönetimi, uygulanan yaptırımlarla Türkiye'ye "kayda değer bedel ödetildiğini" açık açık kayda geçirdi. Bununla da yetinmedi, F-16 satışını teşvik eden ifadeler kullanmaktan kaçınan Amerikan Dışişleri, Kongre'yi ikna etmek üzere sadece NATO şemsiyesi altında TSK'nın önemine ve ortak görev güçlerinin çalışmalarına atıfta bulundu.
Gelelim, meselenin bam teline...
Kamuoyunun bildiği tüm unsurlar bir kenara, Türk-Amerikan ilişkilerinin, "PKK-YPG-PYD terör örgütüne" sürdürülen askeri ve mali destekte düğümlendiği apaçık ortada. Ve Amerikalıların bu noktada en ufak politika değişikliğine gitmediği de bir gerçek. Aksine, Amerikan tarafının, "PKK'dan arındırılmış PYD modelini" yeniden ısıtarak, Türk iç siyasetinin kimyasını bozmak üzere farklı kanallardan servis etmesi de olası.
Demem o ki...
Türk dış politikası her alanda kuşatmayı yarmakta ve Rusya-Ukrayna krizini çözmek üzere tarihi rol üstlenerek stratejik avantaj da elde etmekte.
İşte böylesine akılcı ve olumlu atmosferde, diplomatik kazanımların, ekonomik ve moral açıdan ülkemize kazandıracaklarına elbette odaklanmalıyız.
Ancak...
Cumhur İttifakı'nın doğasını, samimiyetini ve karşılıklı güvenini zedeleyecek her türlü operasyonel faaliyete -bilhassa dış kaynaklı dezenformasyona- karşı uyanık olma gereğini asla unutmamalıyız!