Roma'ya yapmış olduğum 5 günlük ziyaretimi anlatmadan önce şehrin kuruluşu hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum.
Roma hakkında yazılan bütün yazılarda olduğu gibi, yaygın bir efsaneye göre Roma'yı Romulus kurmuştur. Romus adlı ikiz kardeşiyle birlikte Roma'nın göbeğinde bulunan Palatino tepesinde terk edildikten sonra, bir dişi kurt tarafından bulunup emzirilmişlerdir. Daha sonra bu ikizleri bir çoban bulup büyütmüştür. Yıllar sonra ikizlerin gerçek babalarının bir savaş tanrısı olan Mars ve annelerinin de Rhea olduğu anlaşılır. İlerleyen zamanlarda kardeşler bir kent kurmaya karar verirler ve bunun başlangıcını Palatino tepesinden yapmak isterler ancak aralarında çıkan kavgalar sonunda Romulus, Romus'u öldürür. Yoluna yalnız devam eden Romulus şehri kendi başına kurar ve adını da kendinden esinlenerek Roma koyar. Şehrin kuruluş tarihi İÖ 753 olarak belirtilmiştir.
Roma Fiumicino Havaalanı'na indikten sonra yaptığım ilk iş, bir turist info merkezinden şehir içi ulaşımda ve müzelerde indirim sağlayan Roma Pass almak oldu. 20€ olan Roma Pass, 3 gün boyunca tüm toplu taşıma araçlarını ücretsiz kullanabilmeyi sağlıyor, 2 adet müzeye ücretsiz giriş ve daha sonrakiler için de indirimli girmeye olanak tanıyor. Ayrıca Roma haritası ve ufak bir Roma rehberi de fiyata dahil.
Havaalanından şehir merkezine gitmek için 3 seçenek var. Otobüs, tren ya da taksi. Hepsi hemen hemen aynı süreyle şehir merkezine ulaşıyor. 3 ya da 4 kişi iseniz taksi ile hepsinden daha ucuza otelinize kadar gitmeniz mümkün.
Roma'daki ilk günümde vakit kaybetmeden Kolezyum'u (Coloseo) ziyaret ettim. Girişinde yaklaşık 30 dakika kadar sıra bekledikten sonra içeri girdiğimde birazcık hayal kırıklığına uğradım. Dışarıdan devasa görünen bu yapının içeriye girildiğinde aslında o kadar da görkemli olmadığını ve İtalyanların pazarlama yeteneklerinin çok iyi olduğu sonucuna vardım.
Tabi ki de Kolezyum'u bu kadar hafife alıp hızlıca geçmeyeceğim. Kolezyum, MS 72 yılında köleler ve mahkumlar tarafından 8 yılda inşa edilmiş olup İmparatorları eğlendirmek için gladyotör dövüşleri düzenlenen ve ayrıca Roma halkını da eğlendirmek amaçlı halk gösterileri yapılan bir arenadır. Sonraları birçok değerli taş ve mermerleri çeşitli prensler ve papalar tarafından kendi mülklerinde kullanılmak üzere sökülmüştür. Günümüze gelene kadar ihtişamından çok şey kaybetmesine rağmen Avrupa'nın en çok ziyaret edilen tarihi yapılarından biri olma ünvanını devam ettirmektedir. Yaklaşık 2 saatimi geçirdiğim Kolezyum'un gece ışıklandırılmış hali oldukça etkiliydi.
Şehir içinde ulaşım otobüs ve metroyla çok kolay olmasına rağmen, gezilecek yerler genellikle birbirlerine yakın olduğundan çoğunlukla yürümeyi tercih ettim. Roma'nın gece ve gündüz en canlı noktalarından biri olan ünlü Trevi Çeşmesi'ne yani Türklerin koyduğu isimle Aşıklar Çeşmesi'ne gidiyoruz şimdi…
FONTANA DI TREVI (AŞIKLAR ÇEŞMESİ)
Şehrin alışveriş cenneti olan Via del Corso'dan dümdüz yürüdüğümde Fontana di Trevi tabelaları karşıladı beni. Çeşmenin bulunduğu meydana vardığımda karşılaştığım kalabalık beni oldukça şaşırttı.Sandığımdan çok daha büyük olan bu çeşmenin etrafında müthiş bir kalabalık vardı.
Oturup saatlerce vakit geçirilebilecek bir yer burası. Bir inanışa göre sağ elinizle sol omzunuzun üstünden çeşmeye bozuk para atarsanız, Roma'ya tekrar geleceksiniz. Bu yüzden günde yüzlerce insan çeşmeye para atıyor. Biriken paralar belediye yetkilileri tarafından toplanıp ihtiyaç sahiplerine dağıtılıyor.
İSPANYOL MERDİVENLERİ
Kentin en popüler buluşma yerlerinden biri de İspanyol Merdivenleri. Burası İtalyan gençlerinin toplandığı, birbirleriyle tanıştıkları, enstrümanlar çalıp şarkılar söyledikleri yer olarak tanımlanıyor, fakat Roma'daki turist sayısı arttıkça İtalyanlara rastlamak oldukça zor.
İspanyol Merdivenleri'nde (Piazza di Spagna) belirli günlerde gösteriler ve küçük çaplı konserler düzenleniyor, insanlar geç vakitlere kadar sohbet edip eğleniyorlar. Merdivenlerin yakınlarındaki caddelerde bir çok ünlü giyim markalarının mağazalarına ulaşmak mümkün. Roma'da durumu iyi olanlar genellikle buradan alışveriş yapmayı tercih ediyorlar.
Kent merkezinde yerleşim alanı çok fazla olmadığı için hemen hemen her yer turistik mekan havasında. Roma'nın ince ayrıntılarını tanımak da ayrı bir zevk. Bazı köşelerde, sokak rehberleri insanları topluyor ve hiçbir ücret istemeden Roma sokaklarını gezdiriyorlar. Bahşiş vermek ise turistlere düşüyor. Bunun bir benzeri de bar rehberleri. Şehrin en tanınmış ve güzel barlarını gezdiriyorlar.
Roma'da araba kullanıcısından çok motosiklet kullanıcısı var. Özellikle gençler için en önemli ulaşım aracı motosiklet. Hatta o derecededir ki insanlar özel davetlerine bile motosikletle gidiyorlar. Şehrin hemen hemen her yerinde motosiklet parkları da görmek mümkün.
VATİKAN
Roma sınırları içerisinde bulunan Vatikan' ı ziyaret etmemek, Roma'ya gitmemek gibidir. Dünyanın en küçük ülkesi olan Vatikan'ın çok yakınına metro ile ulaşmak mümkün. Vatikan'ın çevresi yüksek duvarlarla kaplı olup kameralarla izlenmekte. San Pietro meydanına doğru yürürken Vatikan ile ilgili birçok hediyelik eşya dükkanına rastlamanız mümkün. Elips şeklinde olan San Pietro meydanının kenarları sütunlarla kaplı. Tasarımını Bernini'nin yaptığı San Pietro Bazilikası ise dışarıdan sade görünüme sahip olsa da, biraz karışık ve yoğun yapısı ile büyülüyor. San Pietro Bazilikası 324 yılında ilk Hıristiyan imparator Constantinus tarafından yaptırılmıştır. Bazilikaya kadın-erkek ayırt etmeksizin şortla girmek yasak. Hatta kısa kollu tişörtümün kollarını sıcaktan dolayı biraz daha yukarı kaldırdığım için içeri girerken beni uyardılar. Bazilika'nın en değerli eseri girişin sağında bulunan Michalengelo'nun 25 yaşında yapmış olduğu "pieta"dır. Daha önce saldırıya uğrayan eser, kurşun geçirmez bir camın arkasında sergilenmektedir.
Yıllar sonra papaların ikametgahı haline gelen Vatikan'ın yüz kişilik bir ordusu var. Michelangelo'nun tasarladığı mavi, kırmızı ve turuncu renkli kıyafetleri giyen muhafızlarla fotoğraf çektirmek hiç de kolay değildir. Bir çok turisti terslediklerine şahit oldum.
Tahmin edilebiceği gibi Roma'da en çok tüketilen yemek, pizza ve makarna çeşitleri. Şehrin hemen hemen her yerinde pizza restoranına rastlamak mümkün. Fiyatlara gelince, çok farklılıklar görülebiliyor. Merkezi bir yerde orta sınıf bir pizzacıda 15 euro hesap öderken, arka sokaklarda bunun yarı fiyatına yemek mümkün, ayrıca kaliteden de çok fazla ödün vermiyorsunuz. Roma'nın en güzel kafeleri ise Novano meydanında bulunuyor.
Bir tutkudur Roma. Her şey size kalmış, çünkü bu şehir hem sakin hem de eğlenceli 2 karakterin birleşimi.
Burak Balçık