2015 yılının tartışmasız en önemli gündem maddesi "çözüm sürecinin finali" olacak. Soğukkanlı, duygusallıktan uzak, titizlikle yönetilmesi gereken son düzlükteyiz artık. Kuşkusuz provokatif eylemler, sinir uçlarına dokunan beyanlar, silahların gölgesinde gösteri denemeleri de sürecin kritik aşamasında karşımıza çıkacak. Bugüne kadar görülen büyük sınamalar, sürecin bağışıklığını da güçlendirdi. Tüm manevralara rağmen örgütün dağ kadrosu bile kolay kolay silaha başvurma gerekçesi üretebilecek durumda değil.
***
6-7 Ekim olayları, süreç yönetiminin test edildiği nokta idi. Çözüm sürecinin, birilerinin iddia ettiği gibi seçime endeksli irade beyanı olmadığı, ciddi devlet projesi olarak hayatiyetini sürdürdüğü görüldü. Ankara'nın samimiyeti, yıllarca kandırıldığını düşünen Kürt kökenli vatandaşların barış çabalarına bakışını doğrudan etkiledi. Sadece PKK'ya indirgenemeyecek geniş tabanlı Kürt realitesi, süreci yeniden sahiplendi. Bu vesile ile bir gerçekle de yüzleşildi. "
Çözüm süreci zarar görür" iddiasının arkasına saklanan, kamu düzenini korumakta zafiyet gösteren yöneticiler deşifre edildi. Sürecin, kamu düzeninin alternatifi olmadığı güçlü şekilde vurgulandı. Bir başka hayırlı olay ise "
muhafazakâr kimlik kartını" kullanarak, Doğu ve Güneydoğu'da alan hâkimiyeti tesis eden "
paralel yapının gücünün kırılması" oldu. Özetle... Süreci baltalamaya dönük hamleler boşa çıkarıldıkça, bölgede soluklanma imkânı arttı, yeni özgürleşme dönemine kapı aralandı.
***
Peki, bundan sonra ne olacak?
İdari, yasal ve anayasal temelde adımlar atılacak. Bu yürüyüş, "
Bir adım devlet atsın, bir adım örgütten gelsin" şeklinde ilerlemeyecek. Eşzamanlı ve anlamlı adımlarla mesafe alınacak. Oluşturulması düşünülen "
İzleme Kurulu" da bağımsız gözlemci sıfatıyla tarafların taahhütleri ile fiili gelişmeler arasındaki dengeyi not edecek, duruma göre kolaylaştırıcı rol oynayacak.
Şu ana dek kamu düzeninin tesisi yönünde kısmi adımlar atıldı. Bundan sonra "
düne takılmak" yerine "
yarına odaklanmak" gerekecek. İşin zorluklarından biri de bu. Nihayetinde, "
silah bırakması istenen" kitleye, silahsız günler için güvence verilmesi ve yasal çerçeveye bağlanması söz konusu olacak. Örgüt, "
silahları gömme" aşamasında direnç gösterse de, "
silahlı siyaset döneminin kapandığını" ilan edeceği tarihi eşiğe gelecek.
***
Çözümün, "
üniter devlet yapısından" taviz verilmeden neticeleneceğine şüphe yok. Aynı şekilde "
özerklik" kavramı üzerinde de durulacak. Bunun, "
siyasi özerklik" olarak anlaşılmadığı, yerel yönetimlere idari- mali açıdan daha fazla yetki ve sorumluluk transfer eden genel kamu yönetimi değişikliği olacağı da çok açık. Bu amaçla anayasada esnek tanımlama yapılması da mümkün. Anayasadaki vatandaşlık maddesinin "
etnik duyarlılıktan" arındırılarak "
nötr esaslara" bina edilmesi de ihtimal dahilinde.
Yani...
* Devletin resmi sınırlarını koruyan ama devlet zihniyetinden kaynaklanan yapısal sorunları aşan,
* Herkese siyasi kanalları sonuna kadar açan,
* İfade ve kimlik hürriyetini yüzde 100 teminat altına alan,
* Güncellenmiş toplum sözleşmesinin imzasına varan "
Yeni Türkiye Birlikteliği"dir beklenen!