Artık karar vermenin zamanı geldi. Zira Türkiye, "din eğitimi" konusunda kritik kavşağa girdi. Suni korkular pompalayanlarla tabuları yıkıp ülke gerçeklerine göre çözüm önerenler arasında seçim yapma gereği de kapıya dayandı. Anlaşılan o ki "seçmeli din dersi"de "imam hatipler" de yeniden ele alınacak. Hatta "dindar nesil" tartışması yine alevlenecek. Farklı inançları yaşama ve yaşatma temeli sağlamlaştırılırken devletçe dayatılan laiklik yerine bireyi esas alan laiklik daha fazla konuşulacak.
***
Öyle ilginç bir noktadayız ki düne kadar "
rejime tehdit" olarak sunulan imam hatipler adeta "
güvenlik sigortasına" dönüşüyor. Zira deneyimler imam hatiplerden sanıldığı gibi "
tek tip adam" yetişmediğine işaret ediyor. İmam hatipten mezun olduktan sonra eğitimini sürdürebilenlerin muhafazakâr dokudan izler taşımakla birlikte "
toplumun merkezinde insanlar" olarak hayatlarına devam ettikleri görülüyor. Oysa zihni ve fikri yapıda mutlak biçimde belli bir gruba angaje edilerek yetiştirilen bazı gençlerin, ömürlerinin kalan bölümünü de aynı zincirin halkaları olarak tamamladığı biliniyor. Ailelerin; dinini, diyanetini öğrenmiş, memleketin değerleri ile uyumlu çocuklar büyütme isteği ağırlıklı olarak Anadolu'da imam hatiplerde karşılık buldu. Lakin 28 Şubat süreci imam hatipleri öcüleştirdikçe, alternatif kanallarda format atılmış bir başka nesil de gelişti. İmam hatibi bitirenler özellikle üniversite aşamasında değişik dünya görüşünden aktörlerle karşılaştıkça sivriliklerini törpüledi. Bir diğerinin yaşam biçimine saygı göstermeyi içselleştirdi. Formatlı gençlik ise sürekli yörüngede tutuldu ve sadece rövanşist misyon adamı çizgisinde ilerledi.
***
Bu ülkede dini bilgilere sahip olma ve gereğini yaşama isteği ile Cumhuriyet değerlerlerini koruma güdüsü arasındaki örtülü çatışma da bir türlü sonuçlanmadı. "
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" dersi "
zorunlu olmasın" denildiğinde örneğin, seçimlik hakka fırsat tanınmadı. Velilerin, milli eğitim sınırları içinde seçmeli din dersi ve tamamlayıcı din bilgisi öğretilmesi istediği de "
Tüm okullar imam hatibe dönüştürülecek" tepkisi ile karşılaştı. "
Çocuğum zorunlu din dersi okumasın. Kültür dersi bile olsa bunu almasın. Ben, aile içinde atadan dededen gelen birikimimi aktarırım" diyen veliye de kulak kabartılmadı. Milyonlarca öğrenci içinde azınlığı temsil eden imam hatipliler üzerinden kurgulanan senaryolar yüzünden "
mesleki eğitim" de tahrip edildi. İmam hatipleri baskılama yöntemleri icat edenler esasen sanayiye nitelikli ara eleman temin eden diğer okullara darbe vurdu.
***
Dünün hafızası canlandırılarak, psikolojik harekât teknikleri uygulanarak ötekileştirilen imam hatiplerin orta kısmı yeniden açıldığında, geleneksel korkuların yersiz olduğu daha iyi anlaşılacak. Küresel eğitim peşinde koşan, dershaneye, özel okula, vakıf üniversitelerine, yabancı dile, yurtdışı mastır eğitimine milyonlarca lira harcayan velilerin bulunduğu bir ülkede, bireysel tercihlerden endişe edilmemesi gerektiği o kadar açık ki... Endişe edilecek husus, "
şekilci din anlayışıdır." Ve o anlayış da tamamıyla dünyevi hesaplarla ilgilidir. Benim gözlemime göre, cuma namazına giden cemaatin camiye giriş hızı ile camiden çıkıp hayatın akışına dönüş hızı arasındaki fark çok şey anlatmaya yetiyor.