Tam fırsatın değerlendirileceği zaman. Üstelik Türkiye'nin "yerli marka otomobil" üretme iddiasına da denk düşüyor. Hafta sonu, yıllarca Japonya'da yaşamış bir arkadaşım uğradı.
Ve durumu şöyle özetledi: "Japonlar, nükleer felaket sonrasında hayli zorlu günler geçiriyor. Üretim ve ihracat düşüyor. Enerji açığı şimdilik petrol ve doğalgaz ithalatıyla telafi ediliyor. Ama taşıma suyla değirmen dönmez. Halkın tepkisi nedeni ile son nükleer reaktör de kapatıldı. Oysa Japonya, enerji ihtiyacının yüzde 50'den fazlasını nükleer enerjiden karşılıyor. Çok yakında enerji arzı tıkanabilir. Bu yüzden firmalar, alternatif çözüm arayışına girdiler. Fukuşima nükleer santralinin bulunduğu bölge Japonya'nın yan sanayi merkezi idi. Şimdi fabrikaları taşıma planı yapıyorlar. İlk aşamada Çin'de yer arayışı var. Türkiye'nin devreye girmesi için bundan uygun bir dönem bulunamaz. Önemli markaları çekebilirsek, yeni nesil motor üretimi ve teknoloji transferi için tarihi şansı yakalamış oluruz. Japonlar da Türkiye gibi dinamik iç pazarı ve bölgesel gücü olan bir ülkeyi göz ardı edemez."
***
Tablo bu kadar açıkken bir Türkiye'nin, "
iç sorunlarla" boğuşturulması, "
devlet krizi" nitelikli olağanüstü olaylar yaratılması tesadüf olabilir mi? Kuşkusuz hayır. Hatta ekonominin genel gidişatı üzerine ısrarla "
karamsar hava yayılması"hiç tesadüf olamaz. Çok şükür ki bu millet, iyi niyetli eleştiri ile statükoyu koruma amacının perdelendiği maksatlı eleştiriyi birbirinden ayırabilecek olgunlukta.
İşte yarın "
28 Şubat." "
Bin yıl süreceği" savunulan "
vesayetçi zihniyetin" tasfiye oluşunun yıldönümü. Ama "
ekonomideki vesayetçi ekip" zinde ve ayakta. "
Yüksek faiz inadı, kredi notunun baskılanması, karar alıcıların itibarsızlaştırılması" ve bütün bunlara dış destek sağlanması oyunu hâlâ devam ediyor.
Burada siyasetçiye düşen görev çok açık:
"
Oyuna gelmeyecek ama aşırı özgüvenle hareket ederek problemli alanları ıskalamayacak!"