Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Değişimin dayanılmaz cazibesi!

Türkiye'nin yerleşik kurumları, içten ve dıştan gelen güçlü değişim dalgası karşısında yapısal gözden geçirme dönemi yaşıyor. Bünyesel muhasebe zorunluluğu, "iş dünyası örgütlerini, yargıyı, hatta Türk Silahlı Kuvvetleri" ni de kapsama alanına alıyor. Ve bu gelişmeler korku pompalayanların iddia ettiği gibi devletin ele geçirilmesi değil, demokratik esaslara göre düzenlenmesi anlamına geliyor.
Geçtiğimiz hafta Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, TOBB ve TÜSİAD'a yönelik, "Referandumda renginizi belli edin" çağrısı ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'ndaki kararname krizinin arka planına tanık olduk. Yerleşiklerle, değişimcilerin mücadelesinden bir perdeyi izledik. Bu hafta ise Genelkurmay Başkanlığı'ndaki devir-teslim töreninin içeriği ve mesajlarına odaklanmamız gerekecek. Şimdi, ekonomiyle ilgili onca konu varken, TSK'ya ağırlık vermemizin nedeni şu: "Bırakalım, asker işini yapsın!"
Türk özel sektörünün bazı aktörleri, meslek kuruluşları, üniversite temsilcileri, "Asker üzerinden oyun kurmaktan vazgeçsin!"
Artık öyle bir aşamaya geldik ki...
YÖK'te asker yok. DGM'ler ve içindeki askeri hâkimler yok. Sivillerin askeri mahkemelerde yargılanması yok. Hükümetin sigaya çekildiği MGK yok. EMASYA planlarına dayalı fişleme yok. Yani, sivillerin alanında, askerin re'sen rol ve sorumluluk aldığı günler artık yok. Hatta asker, bırakın sivillerin işlerine karışmayı, kendi asli fonksiyonuyla ilgili bambaşka bir aşamaya geçti bile. Bundan böyle, askeri malzemelerin (silah-mühimmat dahil) envanterinin TBMM denetimine açıldığı, stratejik nitelikli olanlar hariç temel bilgilerin kamuoyu ile paylaşıldığı bir süreci yaşayacağız.
Bunun tercümesi askerin, olgun demokratik devlette olması gerektiği gibi doğal sınırlarına çekilmesidir. Bu da demektir ki birileri, durumdan vazife çıkararak, askerin kapısını çalma, hatta tahrik etme alışkanlığından kurtulmak zorunda. Aksi takdirde, millet onlardan meşru yollarla kurtulacaktır.

* * *

Referanduma sayılı günler kala, ekonominin bilançosunu ve önceliklerini bir kez daha sıralamamız gerekecek.
Zira 1 Ekim'de TBMM açıldığında, bizleri nasıl bir bütçenin beklediği önem kazanacak. Ülkeyi, tarihi nitelikli genel seçime taşıyacak 2011 Bütçesi'nde, sigorta sisteminin nasıl kurulacağı ise hayati değerde olacak. Bu yüzden, "Mali Kural" olarak tanımlanan disiplinli ve öngörülebilir maliye politikasının zamanlaması bir kez daha ele alınacak. Mali Kural olsa, ekonominin geleceğine dönük kaygıların ortadan kalkacağı bir gerçek. Ama mali kural, 2011 başında yürürlüğe girmese de ben, Hükümet'in ayağına kurşun sıkacağı kanaatinde değilim.
Söz, mali kuraldan açılmışken... Ekonominin kuralları kadar siyasetin kurallarının da olduğunu göstermesi bakımından hayırlı bir tartışmayı başlattığı söylenebilir. Mali kuralın ertelenmesi Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ı açığa düşürdü. Oysa mesele sadece Babacan'ın meselesi değil ki... Yapısal nitelikli adımlardan önce parti grubu ve kabinenin ikna edilmesi, en az kamuoyunun ikna edilmesi kadar önemli.
Bütçe, vergi yükü, memur maaş zammı ve mali kuralın yanı sıra Borçlar ve Ticaret Yasası, enerji sektörüyle ilgili yasalar ve zorunlu genel sağlık sigortası ile ilgili kararlar da bizleri bekliyor.
Ve nihayet, "Demokrasimizi, hak ve özgürlükleri genişletecek her türlü adımı olumlu buluyoruz, destekliyoruz" diyenlere ise "Kıvıracak manevra alanınız daraldı" diyoruz!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA