Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Tekel gerçekleri!

Türkiye'nin çeyrek yüzyılı aşan özelleştirme macerası gelip üç konuya takıldı. Fiyat. Hukuka uygunluk. İşçilerin durumu. Geçen dönemde özelleştirme hep siyasi malzeme oldu. Örgütlü gücünü kamudan alan Türk İş ise özelleştirme mağdurlarına sahip çıkar gibi yaptı. Tıpkı bugün genel merkezini işçilere zoraki açtığı gibi.
Ülke gündemine damgasını vuran, uluslar arası yankı da yaratan Tekel işçilerinin sorunu daha işin başında belliydi. Tekel'in satış denemeleri başarısızlıkla sonuçlanınca "kemiksiz et" yöntemi benimsendi. Yani marka ve fabrikalar satılırken binlerce işçi tütün depolarına saklandı. Ta ki sosyal yara açılana dek. "Bu işçilerin geleceği ne olacak?" diye soran da pek çıkmadı. Tek istisnası CHP Milletvekili Akif Hamzaçebi idi. Eski maliyeci kimliği ile bütçe görüşmeleri sırasında özelleştirme işsizlerinin kamuda istihdam edilmelerine ilişkin önerge verdi ama destek bulamadı.
Tekel işçilerinin direnişini bakanlar da Türk İş de bürokratlar da doğru okuyamadı. Örneğin Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, "Bu, özelleştirmenin meselesi" anlayışından geç sıyrılıp, kısmi çözüm üretebildi. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, iyi niyetinin kurbanı oldu ve siyasi gafa imza attı. İşçilere, "merhametten maraz doğar" mesajı gönderdiğinde İngiltere gibi kapitalizmin zirveye çıktığı bir dönem kendisinin de çalıştığı ülkelerin şartlarını esas aldı. Türkiye gerçeğini ıskaladı. Oysa, 1- Kamu idaresi merhamete değil yasalara dayanır. 2- Tazminat ödemesi lütuf değil, haktır. Ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı. Memur ve işçilerin ilk temas noktası olarak yeterince pro aktif davranamadı. Böylece Tekel işçileri üç bakan arasındaki belirsizlikten de nasibini aldı.
Bürokratlara gelince. 1- Topu topu 20 bin civarındaki özelleştirme mağduru işçiye kamuda yer bulmak istemedi. 2- Memuriyetin iş güvencesiyle yaşadıklarından işsiz kalmanın acısını bir an bile hissetmediler. 3- Hatırlı şahsiyetlere özel kadro yaratılırken güvercindiler, sıra Tekel işçilerine gelince şahin kesildiler.
Türk İş de kötü bir sınav verdi. Kış ortasında Ankara'da toplanan işçilerin bir gösterinin ardından dağılacağını sandılar. Mustafa Kumlu ve ekibi siyasete yaslanarak kazandığı koltuğun, işçi ile hükümet arasına sıkışabileceğini de öngörmedi. İşçiler dirençli çıktıkça, etnik köken, mezhep ayrımı olmaksızın birbirlerine kenetlendi. Türk İş ne hükümete güven verebildi ne de işçiye.

***
Gelinen aşamada olayın gidişatını gören kişi yine Başbakan oldu. Zira bilançoda şunları farketti:
1- İşçiler giderek organize olmakta ve rakip siyasilerin kozuna dönüşmekteydi.
2- Tekel işçilerinin şahsında yüzbinlerce işsiz kendini ifade etmeye başlamıştı.
3- Açlık grevinden ölüm vakası çıkması halinde bunun bedeli ağır olabilirdi.
4- İktidara karşı cephelenen illegal unsurlar işçilerin masumiyetinin ardına saklanarak tehlikeli oyunlar sahneleyebilirdi.
Öte yandan sosyal boyutuna rağmen Tekel işçileri ile ilgili şu gerçekleri de dile getirmemiz gerekli:
1- Milyonlarca işsiz varken Tekel işçilerine kamu güvenceli iş verilmesi bir imtiyaz değil mi?
2- Özel sektör işsizleri tazminatlarını bile doğru düzgün alamazken kamudaki işçilerin mali hakları verildikten sonra devlette önerilen işi beğenmemeleri ne kadar savunulabilir?
3- Özelleştirme işsizlerine, kıdem hakkı doğurmayacak şekilde 10-11 ay, düşük ücretle iş teklif edilip, bunun dayatmaya dönüşmesi ne kadar adil?
Özetle, Tekel başta olmak üzere özelleştirilen şirketlerde istihdam edilen işçilerin akıbeti, herkesin üzerinde düşünmesi gereken bir konu. Satılan kamu varlığının ederi kadar, o kuruluşta çalışanların değeri de bu hesapta yer alması gereken hayati unsur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA