Öyle baş döndürücü gelişmelere tanıklık ediyoruz ki toz duman içinde sağlıklı değerlendirme imkânı bile kayboluyor. Tartışmanın aslı unutuluyor, sembollere, sloganlara prim veriliyor.
Örneğin, muhalefetin bir kanadı demokrat, laik, Kemalist olarak konuşlanıyor. Bir başka kanadı milli birlik ve milli çıkar savunucusu olarak pozisyon alıyor. Uç noktada sadece etnik temelli politika figürleri bulunuyor.
İktidar partisi ise muhafazakâr kimliğe sıkıştırılmak istenmesine rağmen, ezber bozuyor.
Farklı kökenlere saygı denilince Kürtler de Romanlar da artık kendini ifade edecek kulvar buluyor. İnançlara saygı aranınca mütedeyyin vatandaştan dini azınlıklıklara kadar geniş bir yelpazeye fırsat tanınıyor.
Liberal politikalar sorulunca Tekel işçisi ile kavga göze alınabiliyor. Sosyal reçete istenince asgari ücret, kömür yardımı, ücretsiz ders kitabı, öğrencilere harçlık vb. adımlar akla geliyor.
***
Muhalefet,
"erken seçim" istiyor
, "anayasa değişikliği"ne yanaşmıyor.
Ya alternatif çözüm önerileri içermeyen eleştiriler sıralıyor ya da Habur'daki manzara üzerine kurulu tepki siyasetinden medet umuyor. Yetmedi mi, TSK ile Hükümet arasındaki ilişkiler manipüle ediliyor.
"Genelkurmay Başkanı'nı görevden al" türü söylemler, yeni Türkiye'yi okumadan yazmaya, üretmeden tüketmeye dönüşüyor.
***
İktidar hata yapmıyor mu? Yapıyor.
Örneğin, 22 Temmuz 2007 seçimlerinin ardından AK Parti Genel Merkezi'nin balkonundan geniş kitlelere verilen mesaj hâlâ anlamını ve önemini koruyor. Buna rağmen "korku-kaygı" eksenindeki güven kaymasının önüne geçilemiyor. Durumdan vazife çıkarma anlayışı ile hareket eden zihni kurgu tam olarak kırılamıyor.
Toplumun değişik kesimlerindeki tedirginliği kaldırma, kurumlar arası uyum ve işbirliğini ön plana çıkarma, rejimin dinamiklerini karşı taarruza kaldırmadan demokratik standartlara yaklaştırma adına yeterli irade sergilenemiyor.
Hal böyle olunca...
İktidar partisi, muhtelif yakıştırmalara rağmen, bildiği yolda ve Ankara'da yalnız kalma pahasına doludizgin gidiyor.
Muhalefet, sadece iktidarın oyununa endekslendiği için kendi oyun tarzını sahaya yansıtamıyor.
Asker, yargı, üniversite, büyük sermaye ise asimetrik psikolojik harekât sendromuna takılıp kalıyor.
Parlamento dışı partiler de sadece yüzde 10 barajını gözlüyor. Her kişi ve kurumun asli işini yapması, doğal sınırlarına çekilmesi süreci maalesef,
"karşı devrim" paranoyasına mahkûm ediliyor.
Karmaşık olaylar serisi gelip seçmenin sabrına ve ferasetine emanet ediliyor.
TBMM'de, MGK'da, Çankaya'da çözülemeyen ne kadar konu varsa gelip seçmenin sırtına bindiriliyor. Bu kadar ağır yükü taşıması talep edilen seçmen, bilgi kirliliği içinde muhakemesini sadeleştirmeye çabalıyor!