Savaşların, çatışmaların körüklediği göç tüm dünyayı sallıyor.
BM'nin verilerine göre şu an yeryüzünde 120 milyon kişi hareket halinde, evlerine dönemiyor.
Daha güvenli ve insani yaşam koşullarının olduğu "batı"ya doğru akın akın yürüyenlerin güzergâhındaki Türkiye gibi ülkeler bu hareketlilikten nasibini fazlasıyla alıyor.
Yalnızca dış göç değil, ekonomik sebeplerin etkili olduğu iç göç de zaten çarpık olan şehirleri ve metropolleri zorluyor.
Önce gelen sonra geleni tehdit görüyor.
Sosyal ve konvansiyonel medyada yoğun şekilde işlenen güvensizlik hissi, kamuoyunda yönetimlerin sertleşmesi talebini yükseltiyor.
İdarenin, polis katillerini çöp poşeti giydirip hayvan nakil aracıyla taşımak gibi ahalinin yüreğini soğutacak uygulamaları kuşkusuz ki bu beklentiden kaynaklanıyor. "İdam isteriz" seslerinin yükselmesi ve karşılık bulması da bu yüzden.
Oysa toplumda adalet beklentisinin tatmin edilmesi için atılacak daha mütevazı adımlar mevcut.
Öncelikle herkesin bir suç işlendiğinde hukuki yaptırımı olacağından şüphe etmemesi sağlanmalı.
Kurumsallaşmış hukuk devletlerinde eşine rastlanmayacak şekilde affın rutin olduğu bir ülkede bu güvenin sağlanması kolay iş değil tabii.
***
MESELE ANAYASA'NIN 15. MADDESİYDİ O DA DEĞİŞTİ
Hüda Par Genel Başkanı'nın "Anayasa'da değiştirilemez madde (4. madde) olmamasını istiyoruz" çıkışı üzerine başlayan tartışma hararetli bir şekilde sürüyor.
Hararetin tek sebebi ise tarafların boş viteste gaza basması; ergenlerin de anlayabileceği şekilde söylersek, boş yapmaları.
Öyle ya Türkiye'de hangi vatandaşın gündemi siyasi rejimin adı, ülkenin başkenti, bayrağın rengi ve boyutları?..
Elbette 1923-1950 arasındaki tek adamlı, tek partili Cumhuriyet'in, öncesindeki parlamenter monarşinin ya da mutlak monarşinin yegâne çözüm olduğunu düşünenler olabilir.
Bir arkadaşım var bildim bileli "bilge tiranlığı" savunur mesela.
Ancak bu fantezilerin oluşturduğu bir tehdit ya da yaygın örgütlü bir talep falan yok.
Kahvehane sohbetleri haricinde, 100 yıl öncesinin üretim ilişkilerinin ve küresel konjonktürün bir sonucu olan rejimlerin diriltilmesini bir gelecek projesi olarak kim ciddiye alır ki?
Anayasa'yı koruyan şeyin maddeler olduğunu düşünmekse ayrı bir garabet.
Gören de bugün maddeleri tartışılan Anayasa'yı yazanların, rafa kaldırdıkları 1961 Anayasası'nda "değiştirilemez maddeler" olmadığı için darbe yapabildiklerini sanır.
Bence mesele, sivil siyasetin, demokrasinin ve hukukun önünü tıkayan, darbecilerin yargılanamayacaklarına dair 12 Eylül anayasasına ekledikleri 15. maddeydi, o da kaldırıldı. Anayasa'yı ortadan kaldıran zamanın kudretli paşaları hüküm giymiş erler olarak aramızdan ayrıldılar.
***
TÜRKİYE BEKTAŞİLERİ ARNAVUTLUK MODELİNE KARŞI
Bektaşi Postnişini Ali Haydar Ercan Dedebaba'nın talimatıyla Halifebaba Hacı Dursun Gümüşoğlu, Türkiye Bektaşileri adına yaptığı açıklamayla Arnavutluk'ta kurulması planlanan Bektaşi "Vatikan'ı"na tepki gösterdi.
Türkiye'deki Bektaşiler şöyle söylüyorlar:
"Bektaşi erkânına göre Arnavutluk'ta bırakın dedebabayı, halifebaba bile yoktur. Yüzyıllardır devam eden geleneğe ve kurala göre dedebabanın Türkiye sınırları içinde ikamet etmesi şarttır. 'Ali'siz Alevilik' olarak adlandırılan bu proje, emperyal devletlerin Alevilik inancı üzerinden menfaat temin edebilmesi için açtıkları bir tuzaktan ibarettir."
***
SAĞLIKTAN ÖLÜYORUZ
Yeni şehirli moda, evde serum bağlatmakmış.
Üzerinde bir yorgunluk mu var, bir yerin mi ağrıyor, hatta moralsiz misin?
Pat arıyorsun arkadaşının tavsiye ettiği numarayı, evine kadar gelip takıyorlar serumu.
Spor salonlarında içtiğin rengârenk "vitamin suları" gibi düşün. Biraz daha yoğununu damardan veriyorlar işte.
Peki ayda bir kan değerlerini, anlık olarak da nabzını, şekerini, tansiyonunu ölçen, ölçtüren bu insanlar nereden çıktı?
İnsan ömrü uzadığı hâlde ne oldu da "Hasta mıyım?" sorusunun yerini "Acaba yeterince sağlıklı mıyım?" kaygısı aldı?
Bugünlerde genç yaştaki kalp krizlerine ve pıhtı atma vakalarına şaşırmakla meşgul olan medyamız sebebi uzaklarda aramasın. Zira pandemide insanların hastalık hastası hâline getirilmesindeki rolleri küçümsenemez değil mi?