Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Kork kork nereye kadar Hıncal Abi?

Hıncal Uluç, "Türkiye'nin tamamı kışla olmuş da haberimiz yok, öyle mi Melih?" diye soruyor.
Eğer kimi ülkelerde olduğu gibi, okula, işyerine, konsere, sinemaya girerken PCR testi zorunlu tutulursa, benim için hayat bir adım daha kışlaya benzer.
Yalan mı söyleyeyim Hıncal Abi? Böyle düşünüyorum.
Sen aylarca Alkent'ten çıkmasan hayatında hiçbir şey aksamaz.
Ama her gün dışarıya çıkmak zorunda olan, okula giden, mesaiye başlayan, geçimini gündelik sağlayan milyonlar var.
Ve bu çok acayip, yeni, lüks bir durum değil.
İşlevsel olmadıkları bilimsel olarak kanıtlandığı halde devam eden izolasyon prosedürleriyle hayatları zaten zor olan bu insanları düşün lütfen...
Bir de bunun üzerine sağlıklı olduklarını kanıtlamak için haftada iki PCR testi vermeleri falan gerekecek...
Yarın sırada ne var?

"Ne var canım, onlar da
benim gibi aşı oluversinler, bitsin gitsin" diyemezsin...
Zira onlar da senin gibi rasyonel bireyler... Beyinleri, iradeleri var. Kendi bedenleri ya da toplum sağlığı için neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair en az senin kadar sağlıklı düşünebilirler.
Herkes senin doğru bulduğun bilimsel tezi onaylamak, senin gibi yaşamak zorunda mı?
İnsanların farklı bilimsel tezleri doğru bulmaya, onlara göre bedensel bütünlüklerini korumaya hakları yok mu?
Yakın tarihte, DSÖ'nün, sağlık bakanlarının, bilim kurullarının yanıldıklarına kaç kez şahit olduk? Domuz gribi ve aşı tartışmalarını hatırla.
Tamam, pandemide en çok 65 yaş üstüne yüklendiler. Yaşlıları, ihtiyarlattılar... Pek çok akranın gibi sen de korkuyorsun, anlıyorum.
Ama sen de "gençleri ve her zaman genç kalanları" biraz anlamaya çalış...
"Virüsten kork, küresel ısınmadan kork, Antarktika'da bulunan yeni bakteriden kork, mülteciden kork, aşısızdan kork, kork Allah kork... Nereye kadar? Ölüm var biliyoruz" diyenlerle azıcık empati yap...
Hem de bırak...
Medyada DSÖ'yle ve resmi kurumlarla, kurullarla, ilaç kartelleriyle uygun adım yürüyen köşe yazarlarının ezici çoğunluğu var. Pandeminin başından beri kamu yayıncılığından anladıklarının kamu spotu olduğunu gösterdiler. Her gün maske-mesafe-temizlikaşı nakaratını elden ele yaymayı gazetecilik sanıyorlar.
"Aynı gün de Sabah'ta" farklı düşünen genç bir meslektaşın, okura sesi kısılan bilim adamlarının, hekimlerinin tezlerini anlatsın.
Kışla mı burası üstat?

***


ESKİDEN SİYASİLER GAZETELERİ YALANLARDI, KEMAL BEY OYUNU BOZDU
Hatırlayacaksınız, geçen haftalarda T24, Kılıçdaroğlu'nun paylaştığı "Katarlı öğrencilere kontenjan açılıyor" şeklindeki haberini özür dileyip geri çekmişti...

Kemal Bey'i yalanlayanlar kervanına şimdi de BBC Türkçe katıldı.
Bazı yayınlarıyla kafalarımızdaki BBC efsanesinden tırtıklayan site, Kılıçdaroğlu'nun paylaşıp üzerine aşırı yorum yaptığı "İngiltere, Türkiye'de mülteci merkezleri planlıyor" şeklindeki haberinde çarpıtma yaptığını itiraf etti. Özür de diledi.
Kılıçdaroğlu yine ağzını açmıyor.

***


GENÇ SUBAYLAR RAHATSIZ-2
Cumhuriyet yazarı Orhan Bursalı, "İktidar, yargısıyla emekli askerleri 'döverken' aslında muvazzaflara sopa gösteriyor" demiş.
28 Şubat'ın darbeci generalleri hakkındaki karar kesinleşti ya, yazarımız onlardan bahsediyor.
"Muvazzaf" dedikleri de ordu içinde durumdan vazife çıkarmasını umduğu "genç subaylar" falan olmalı...

Öyle ya, darbeye karışmış emekli generallerin hukuk önünde hesap vermesinden hangi muvazzaf asker rahatsız olur?
Aslında bu konuların uzmanı malumunuz, Cumhuriyet'te o meşhur "Genç subaylar rahatsız" manşetini atarak birçok insanın başını belaya sokan Mustafa Balbay.
Ne dersiniz Mustafa Bey?

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA