Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Buğra Kavuncu’ya yumruğu kimin attığı belli

Sokakta silahla, bıçakla, yumrukla saldırıya uğrayan ister hükümete yakın bir gazeteci ya da muhalefet yandaşı bir yazar olsun... İsterse AK Partili bir bakan, CHP'li bir milletvekili, HDP'li bir siyasetçi ya da İyi Partili bir İl Başkanı...
Mağdurun kimliğinden bağımsız olarak, saldırganın ajan provokatör olduğuna emin olabilirsiniz.
Hangi partiye üye olduğu, kime sempati duyduğu, sosyal medya hesabında nasıl bir siyasi imaj çizdiği hikayedir. Muhtemelen de dizaynın bir parçası.

Tarih, deneyimlerimiz bize, saldırganın bireysel tepkisiyle kendiliğinden harekete geçen "yalnız kurt" olma ihtimalinin çok düşük olduğunu gösteriyor. Zaten bu tür vakalar da rahatlıkla tespit edilebiliyor.
Provokatörlerin "milliyetçi duygularım kabardı" "Devrimciliğim depreşti", "Anama küfretti" türünden profesyonel ifadelerini deşifre etmek elbette polisin, yargının işi.
Sadece, soruşturmalarda, bu kişilerin FETÖ'ye ya da doğrudan istihbarat servislerine çalışıyor olabilecekleri ihtimalinin hep göz önünde tutulduğuna inanmak istiyoruz.
Ümit Özdağ'ın bir süre önce Kavuncu'yu "FETÖ'cü" diye suçlaması faille ilgili bu şüphemizi ortadan kaldırmıyor.
Siyaset kurumu da ülkenin politik atmosferini ve toplumun huzurunu bozan, korkuya ve paniğe neden olan bu "terör" eylemlerinde artık partizanlığı bir kenara koymak zorunda.
Partiler, saldırıya uğrayanın ve tetikçinin kimliğine göre tavır almayı bırakmalılar.
Saldırgan kendi partilerinden çıksa bile, şeffaf bir şekilde bu "sızmanın" nasıl olduğuna dair özeleştiri vermeliler.
Çünkü anlaşılabilir de olsa, siyasi hesaplarla savunmaya geçmek, bahaneler üretmek kirli komploların yükünü taşımalarına neden oluyor.
Gündelik yaşamdan, siyasetten, medyadan şiddeti dışlamak için bu konsensüse ihtiyacımız var.

***


ÇİNLİLER AYNI ANDA ZIPLASA DEPREM OLUR MU?
Sosyal medyada her gün onlarca kampanya yapılıyor. Siyasi partiler, gruplar, kimi zamanda bağımsız bireyler başlıklar açılıp sloganlarını yaygınlaştırılmaya çalışılıyor.
Sık sık bu hashtaglere (konu başlığı) destek vermem için ricada bulunanlar oluyor.
Buradan topluca cevap vereyim.
İmza kampanyaları da dahil toplu organizasyonlara katılmıyorum. Bir konu görüş belirteceksem, söyleyecek bir şeyim varsa bunu kendi cümlelerimle yapıyorum.

Bu hem mesleğimin gereği hem de bireysel tercihimin bir sonucu.
Kaldı ki, bir sloganı pek çok kişinin aynı anda yaymasının mesajın iletilmesinde etkili bir yöntem olduğunu düşünmüyorum.
Hele ki 50 TL'ye, 100 TL'ye adınızı TT listesinin başına çıkartabileceğiniz bir trol cennetinde!
Eğer kitlelerle yaygın bir iletişim kurulmak isteniyorsa, bence işlevsel olan herkesin özgün fikirleriyle diyaloğa katılması.Çünkü çoğunluğun da hata yapabileceği ihtimalini unutmayan aklı başında insanlar sanıldığı kadar azınlıkta değiller.

***


YOKSA BEN AŞI KARŞITI MIYIM?
Pandemi sürecinde tüm dünyada basın tek ses olduğu için farklı sesler de bir potada eritiliyor.
Hâlâ "aşı karşıtı mısınız" diye soran var. "Aşı olalım mı diye tavsiye" isteyen de...
Hatta arayıp "Sen şimdi virüs yok mu diyorsun" diyen meslektaşlarım bile...

Kategorik olarak aşı karşıtı
değilim. Sonucu görülmüş, çalışan aşılara tabii ki güveniyorum.
Okuduğum, izlediğim bilimsel yayınların, hekimlerin, bilim adamlarının görüşleri doğrultusunda mRNA aşılarıyla ilgili şüphelerim var.
Bunun yanı sıra aşı karnesi, PCR mecburiyeti gibi zorunluluklara ise işlevsel olmadıklarına dair tezleri doğru bulduğum için karşıyım.
Kimseye de "aşı olmayın" diyemem.
Zira ekrandan, köşelerinden aşı olun diye insanları teşvik eden gazeteciler gibi TIP okumadım. Gazetecilik mezunuyum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA