Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

İzmir’de kuyruğunu yakaladığımız yılanı kaçırmayalım

Geçtiğimiz gün İzmir HDP binasına girip Deniz Poyraz'ı katleden saldırgan Onur Gencer'in ilk ifadesinden yansıyanlar tanıdık:
"16 Haziran 2021 tarihinde intihar eden bir polis memurunun paylaşımı sonrasında PKK'lılar tarafından hakaret içerikli görüşmeler yaşadım.Benim ölmüş anneme ve bacıma sövüldü. Bunun üzerine ben de aynı söylemlerde bulundum. Çocukluktan beri PKK'lı öldürmek için planlar yaptım. Olay doğaçlama yaşandı."
Onca acı deneyime rağmen hâlâ, her tetikçiye ezberletilen bu "milliyetçi atmosferden etkilenip harekete geçen yalnız kurt" klişesine itibar edilmesini anlayamıyorum.



Örneğin, cinayetin ardından açıklamalar yapan HDP yöneticileri... Bu matbu itiraftan hareketle ilk dakikalardan itibaren ithamlarda bulunuyorlar.
"Katil devlet, iktidar öldürdü" türünden sloganlarla cinayetin üzerinde bir sis dalgası yaratıyor.
"HDP kapısındaki polis saldırı esnasında ne yapıyormuş? İstihbarat alınmamış mı?.. Koca il başkanlığında Deniz niçin yalnız?.. Görgü tanıklarının olaydan hemen önce HDP yöneticilerinin binayı terk ettiklerine dair ifadeleri doğru mu?" gibi somut soruların üzerine soğukkanlılıkla gitmek varken, böylesine büyük, delilsiz suçlamalar "mekanizmayı" gizlemekten başka bir işe yaramıyor.
Baksanıza, zanlının polis ifadeleri de dahil tetiği çektiren elin çizip önümüze koyduğu resmin mesajı da tam olarak bu zaten.
Sağlık memuru olarak çalışmaya gittiği Münbiç'te uzun namlulu fotoğraflarla komando pozları veren kullanışlı bir provokatöre, HDP binasında görevli olan annesinin yerine, geçici olarak işe gelmiş gencecik bir kadını öldürtüyorlar.
Bu B sınıfı senaryoyu mantıklı, hayatın doğal akışına uygun kabul edip gerçeğe ulaşmaya çalışılır mı?
Daha dramatik, kör kör parmağım gözüme bir provokasyon düşünebiliyor musunuz?
Tıpkı memleketin en mazlum vatandaşlarından biri olan "Ermeni Hrant'ı", "Karadenizli milliyetçi bir genç" diye takdim edilen ucuz bir tetikçiye vurdurttukları gibi.
Hatırlayın o zaman da aynı kolektif faile işaret etmişlerdi. Ve suikastı planladıkları ortaya çıkan dönemin güvenlik bürokratlarının FETÖ bağlantılarının önemsiz bir ayrıntı gibi algılanmasına neden olmuşlardı.
Aynı delikten daha kaç kere ısırılacağız?
Siyasi hesaplara dalıp, son olarak geçim derdindeki gencecik bir hayata mal olan, ancak olay mahallinde kuyruğunu kaptıran yılanı bu kez de kaçırırsak yuh olsun bize.

***

DİŞLERİNİN KOVUĞUNA YETMEMİŞ

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu hayal kırıklığına uğramış...



Yok, kendi partisinden değil, "AK Parti tabanından kıl koparsak kârdır" diye kurdurulan rakiplerinden bahsediyor:
"Normalde ben gerek başbakanlık yapmış olan Davutoğlu gibi arkadaşın, gerek Babacan uzun yıllar ekonomide etkisi olduğu bilinen bir kişinin, cumhurbaşkanlığı yapan Sayın Abdullah Gül'ün, bunları bütün olarak ele aldığınız zaman bu ayrılmaların AK Parti içinde yüzde 20-30 tabanda çözülme sağlayacağını düşünürdüm, olmadı."
Karamollaoğlu'na göre, bu ne manaya geliyor belli değilmiş fakat çözülme emareleri olduğu kesinmiş.
Siyasetle ilgisi olmayan sıradan birine "Bir eski cumhurbaşkanı, bir eski başbakan bir de eski bakan" deseniz belki...
Ama Temel Bey gibi deneyimli bir siyasetçinin, ihtirasları boylarını aşan bu isimlere böylesine umut bağlamasını anlamak kolay değil.
Merak ediyorum, partisi yüzde 1 bandına oturan Temel Bey, Gül'de, Davutoğlu'nda ve Babacan'da kendisinde olmayan hangi ışığı görmüş acaba?

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA