Müzik olmasaydı ne yapardım diye sık sık düşünüyorum. Özellikle de iyi bir parça dinleyip, modumun tamamen değiştiğini hissettiğim anlarda...
Müzik, benim için yazı yazmayı, bir şeyler okumayı, araba sürmeyi hatta duş almayı bile daha keyifli hale getiren bir sihir adeta.
Bir haber bülteni olmasa da sonuçta gündemi yorumladığım atv Son Durak'ta bile müziksiz duramıyorum. Program sonundaki şarkılarımız, seyircilerimiz kadar ekibin ve yerinde durmayan rejinin de keyif aldığı bölümler haline geldi. Bildiğiniz üzere programda şarkıcılar, yeni çıkan gruplar, rapçiler de eksik olmuyor.
Evet, bir alışkanlıktan fazlasından bahsediyorum. Benimle birlikte büyüyen, gelişen, ayrılmayı aklımdan bile geçirmediğim bir birliktelik sözünü ettiğim.
Örneğin daha gençliğimin ilk yıllarında rock dinlerdim. Pink Floyd, Depeche Mode, Queen, Deep Purple, Doors, vazgeçilmezlerimdi.
***
Şimdilerde ise, uzun hikâyeler anlatan ve mesajlar veren
sözün yerine ritmin hissedildiği, zihnimi çağrısışımlar için daha serbest bırakan türleri tercih ediyorum.
Mesela, caz, rock ve bluse klasiklerini ustalıkla kullanan "
house" müzik şimdilerde sıkça uğradığım bir durak.
Bu mecrada bir klasik olan
Frankie Knuckles ve
David Morales'in yanı sıra
daha genç bir isim olan
David August'u
çok seviyorum. Bizim buralardan
Mahmut Orhan ve setlerinde etnik ezgileri ustalıkla
kullanan
Andreas Moles de çok başarılı
dj'lerimizden.
Son yıllarda ortaya çıkan ve geçtiğimiz günlerde canlı dinleme fırsatı bulduğum
Sofi Tucker gibi grupların varlığı da beni ziyadesiyle mutlu ediyor. Sofi ve Tucker'la aynı kuşaktan olan
Betta Lemme ve
Jain de çok başarılar. İnsan
yaptıkları müziğin matematiğine ve seviyesine bakınca bu
yaştaki gençlerin derinliğine şaşırmadan edemiyor.
Bunca isim sayıp sığındığım en güvenli limanlardan olan Nick Cave'i ve Roisin Murphy'i de atlamak olmaz elbette.
***
İki gündür biz de
bazı şarkıcılar, rapçiler ve grupları gündemde. Özellikle de
"Susamam" ve
"Olay" isimli iki şarkı nedeniyle. Ama tahmin edeceğiniz üzere müzikalitelerinden ziyade sözlerindeki ve kliplerindeki mesajlar üzerinden tartışılıyorlar.
Kimileri bu şarkıların muhalefetin bir operasyonu olarak piyasa sürüldüğünü söylüyor.
PKK son orman yangınlarını üstlendiği halde kliplerinde
"mangalcı magandalardan" yakınmaları gibi ayrıntılar üzerine de yapılmadık eleştiri kalmadı.
Ekleyeceğim bir şey yok.
Genç insanların,
içi içine sığmayan delikanlıların isyankâr hallerinde de, kendi
gençliğime bakarak,
şaşırtıcı bir yan bulamıyorum.
Ancak genç kardeşlerim kusuruma bakmasınlar... Şarkılarını dinledim, kliplerini izledim. Ne bir ritim kapabildim ne şarkıyı tamamlayan kliplerinde birbiri ardına sıraladıkları "olayların"
dizimsel anlamından derli toplu bir önerme çıkartabildim. Ağzımda yavan bir tad kaldı.
Ve sonuçta, müzikle, dolaysıyla yaşamla alakası olmayanların yıllardır "apolitik" diye küçümsediği, yukarıda da kimilerini andığım
sanatçılara duyduğum saygı daha da arttı.
"Faşizm susma mecburiyeti değil konuşma zorunluluğudur" derler...
Keşke "susamam" derken, hayattaki zorluklara, haksızlıklara, ters giden şeylere karşı müzikle, sanatla nasıl şık, etkili, eğlenceli ve
hepsinden önemlisi umut vererek karşı durulabileceğini gösteren ustalarını ya da
yaşıtlarını da daha çok dinleseler...
Politiklik nasıl olur görseler...
Hepsinden önemlisi yeteneklerini bu sığ politik düzleme hapsedip köreltmeseler.