Yıllardır gergin bir siyasi atmosferde soluyoruz. 2013'teki Gezi olaylarıyla birlikte bu alçak basıncı daha fazla hisseder olduk.
Oysa ülkede işler iyi gidiyordu. İhracat rekor kırıyor, faizler yüzde dörtlerde, enflasyon da yüzde altılarda geziniyordu. Bunun yanı sıra PKK'ya silah bıraktırmayı amaçlayan Çözüm Süreci gibi sivil siyaseti öncüleyen toplumsal barış projeleri tartışılıyordu...
Belki de bu yüzden olsa gerek, o tarihte 11 yılını dolduran seçilmiş iktidarın sandık dışı yollarla gönderilmesi alternatifi yine raftan indirilmişti.
27 Mayıs'tan, 12 Mart'tan, 12 Eylül'den, 27 Nisan'dan bildiğiniz darbe mekaniğinden bahsediyorum. Siyaseti kilitledikten ordunun durumdan vazife çıkartması için kitleleri sokakta karşı karşıya getirmeye dayanan o bilindik işleyiş...
İşte Gezi'de, bireysel ya da örgütlü, "ilk üç gün" ya da sonuna dek, daha önce defalarca denenmiş bu darbe mekaniğinde rol alacak potansiyel bir kitlenin olgunlaştığını fark edenlerin biti kanlanmıştı.
Gerçeğin eğip büküldüğü, yalanın ve manipülasyonun meşru bir araç olarak kanıksandığı müştereklerimizin un ufak edildiği bu kolektif delilik sürecinde Türkiye çok zarar gördü; vakit ve nakit kaybettik.
***
Ben, altı yılı aşan ve içine 17-25 Aralık hukuksuzluğu, terör ve darbe girişimi dahil olmak üzere pek çok bel altı hamleyi de sığdıran
türbülansın hafiflemeye yüz tuttuğunu gözlemliyorum.
Bu durumda kuşkusuz
İstanbul son seçim deneyiminin payı büyük.
23 Haziran'da sandıktan, 31 Mart'ta küçük bir farkla kazanan
CHP'nin adayının yeniden çıkması
muhalif kesimlerin sivil siyasetle bağını güçlendirdi. "İstenilirse başarılıyormuş" umudunu arttırdı. Cuntalardan, terör örgütlerinden, hatta
rakip devletlerin müdahalesinden medet uman muhalefet anlayışını
zayıflattı.
Bugün ana muhalefet, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi metropollerde yönetimde. Göreceksiniz, sırtındaki bu büyük yumurta küfeleriyle ister istemez daha da
rasyonelleşecek.
***
Evet umutluyum. Hatta bu olgunlaşmanın yalnızca siyasetle sınırlı olmayacağını görüyorum.
Zira medyada da bu tartışmanın önemsendiğini,
özeleştirilerin yapıldığını, 23 Haziran sonrası yayınlara bakarak gözleyebiliyorum.
Halkın
aşırılıklara prim vermediği herkes tarafından hissedilmiş durumda. İnsanların kendilerini aptal yerine koyan vasatlığa da profesyonelliğe de tepkili olduğu anlaşılmış.
Ancak daha çok hükümette yakın gazetecilerde hissedilen bu hassasiyetin CHP yandaşı meslektaşlarımız arasında esamisi bile okunmuyor.
Daha dün G-20 zirvesindeki bir fotoğraf karesi üzerinden Twitter'da yaydıkları bir yalanı, partisi İstanbul'da bir dalga yakalayan
Kemal Beye'e bile tekrarlatmayı başardılar. Üstelik Meclis kürsüsünden!
Trollerin de
ahlaksızca bulduğu
bu karanlık oda oltalarına CHP'nin Genel Başkanı'nı dahi düşürenler,
sanırım
seçimi kendilerinin kazandığını düşündükleri
için bu kadar rahatlar.
Halbuki uyanmak için sadece, sözünü ettiğim trol gazeteciliğe dün Twitter'da tepki gösteren CHP'li vatandaşlara kulak vermeleri yeterli.