Ben şu an yerinde olsam berbat uyanırdım güne.
Bugün gökyüzü pırıl pırıl, güneş var, ağaçlar yemyeşil ama bana hava biraz kasvetli gelirdi.
Hiçbir şey yapmak gelmezdi içimden.
Kafamdan atmaya çalışsam da sık sık "Değer miydi" diye düşünürdüm.
Yok, siyasetçiden bahsetmiyorum.
O belli ki hedefe çok yaklaşmış olmanın sarhoşluğu içinde.
Alışmış... Yalana değil, valiye "it" dediği halde "Bas-it dedim ki" diyebilecek genişliğe.
Çok sorun etmiyordur yani. Bu da diğerlerinden biri işte diye düşünüyordur. Öyle ya biri de bir bini de yalanın.
Evet, gazeteci olanı düşünüyorum ben asıl.
***
Öyle ya dünyanın neresinde olursa olsun, bir gazeteci
hakemlik edeceği "debate" öncesi taraflardan biriyle oteldeki "
date"ini izah edemez.
Nesini edecek?
Tartışma öncesi taraftarı olduğu partinin
adayının ayağına gitmişsin. Skandal görüşmeyi karşı
taraf öğrenip telefon edince "Sizinle de görüşeyim" demişsin. Ve iddialar, görüntüler ortaya çıkana kadar bu olayı seyircilerin kamuoyundan gizlemişsin.
Tamam, bizim buralarda durum biraz farklı. Bu kültürel çölde her şey mucize etkisi yaratıyor. Medya tarafından nefret müptelası haline getirilmiş hazır bir kitle var.
Programında 99.90 satılan,
Atatürk'ün süveterlerinden giydin mi, kadına şiddetten
tutun da yalana kadar
her türlü ilkesizliği tolere edebilecek bir pazar.
İktidar partisiyle ilişkisi sadece
oy vermekten ibaret olan vatandaşa
yandaş yaftasının
yapıştırıldığı bu cangılda
CHP'den
vekil, belediye başkanı, danışman olsan bile
gazeteciğine, "tarafsızlığına" halel gelmiyor.
Ama bu kadarı,
herkesin her şey olabildiği bir tek rezil olamadığı Türkiye için bile fazla!
***
İşin daha da vahimi, gazetecimiz
medyaya AK Parti kontenjanından dahil olup daha
sonra
CHP'nin medyadaki temsilciliğine dönüştüğü halde "rakibi" tarafından önerilmişti
bu göreve.
Sabah akşam, gazeteciliğin sınırlarını çok aşarak vurduğu
AK Parti'nin yöneticileri güvenmişti kendisine.
Laf olsun diye söylemiyorum...
Tartışma öncesi moderatörlüğünü değerlendirmelerini istediğim
AK Parti yöneticilerinden bizzat dinledim
senin gazeteciliğine ne kadar güvendiklerini.
Bu da
onların sorunu mu diyorsun?
Peki, o halde meslektaşın olarak senin soruna dönelim.
Soruları verdin mi yoksa aldın mı arkadaşım?
Daha net sorayım... Uğur
Dündar'ın bile kabul etmediği neyi kabul etmiş olabilirsin
İsmail?
3 dakika falan değil, sana istediğin kadar da süre.
Sen düşünürken ben de
Selma'yı arayayım.
O gece yönettiğin tartışmayı izlerken "Bu adam soruları vermiş" diye şüphelerini dile getiren bir arkadaşım... "Yok artık, o kadarını da yapamaz" demiştim kendisine;
ukalalık etmişim. Özür dilemem lazım da.