Geçenlerde bir televizyon kanalında son günlerin revaçta konusu olan kadına şiddet tartışılıyordu.
Katılımcılardan biri hakkında sosyal medyadaki küfürleri, hakaretleri, aşağılamaları görüp de açtığım programı başa alıp izlemeye koyuldum. Acaba Tuğba Ekinci isimli şarkıcı ne demişti de böylesine bir nefret objesi haline getiriliyordu?
Programda da hava farklı değildi. Feminist bir aktivist, avukat, İyi Partili Mehmet Aslan ve İslamcı bir kadın gazeteciden oluşan konuklar Ekinci konuşurken birbirlerine bakıp gülüyorlardı. Hatta moderatör de arada kürsüye eğilip onlara katılıyordu.
Gazeteci kadın, Ekinci'yle aynı programda olmaktan hicap duyduğunu söyleyip diğer konuklardan onay almak için dramatik arayı uzatıyor... Tam bu esnada avukat kadın, moderatöre şarkıcıyı işaret edip "Söylediklerini yorum diye kabul edip bir de bana mı soruyorsunuz" diye dalgaya başlıyordu.
Tek kelimeyle utandım!
***
Peki, ne olmuş, ne söylemişti de böylesine bir nefret dalgasına maruz kalıyordu şarkıcı kadın?
Duyduğum sadece toplumda epey yaygın olan
erkek egemen klişelerdi. Ve bir de kadın erkek ilişkilerine dair
sorunlu pratikler...
"Kadınlar gece sokağa çıkarken rahatsız edilmemek için yanına bir erkek arıyor." "
Pısırık erkek istemiyorlar..." gibi.
Yani kadın düşmanı ilan edilmesini ya da
Nevşin Mengü'nün çağrısındaki gibi
savcıların devreye girmesini gerektirecek bir durum yoktu ortada. En fazla
"yanlış" der,
"çağdışı" der katılmaz, eleştirirsiniz. O kadar.
Özgüveni çok sağlam olmalı ki Tuğba Hanım bunca
hakarete rağmen programın sonuna kadar stüdyoda kaldı... Kadına şiddetin tartışıldığı programda,
hemcinslerininki de dahil, katılımcıların psikolojik şiddetine tahammül etti... Bir erkek olsa çoktan stüdyoyu dağıtmıştı!
***
Evet, kadın şarkıcının üzerine çullanmalarının nedeni söyledikleri değil,
söylemedikleri!
Siyaseten doğruculuk kalıplarını tekrar eden, karşısındaki
'hakim söyleme şirin görünmek' için aynı yolu izleyen diğer konuklarla
aynı nakaratları tekrarlaması...
Çünkü, Fransız Göstergebilimci Roland Barthes'in dediği gibi, "
Faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir."
Kadına şiddetle mücadele ederken
faşizme saplanmak, Tunceli'de
hayvan haklarını korumak için avcıları öldüren PKK'nın
"çevreci aktivistlerini" aklıma getiriyor.
Komik değil, acıklı.