Düşünün... Türlü çeşitli gerekçelerle iktidara karşı muhalif bir seçmensiniz. İktidarın temsil ettiği siyasi çizgiyi, icraatlarını vs. doğru bulmuyorsunuz.
Belki gönlünüzde, halkın yarısından fazlasının desteğini alan iktidar partisi karşısında şansı olmayan "marjinal" bir parti yatıyor. Ama siz gerçekçisiniz. Bu yüzden sandık başına gittiğinizde de nüansları sorun etmiyorsunuz. Oyunuzu iktidar partisinden sonraki "en büyüğe", ana muhalefete veriyorsunuz.
Yani Türkiye seçmeninin aşağı yukarı yüzde 25'ini çevresinde toplayan CHP'nin destekçilerinden birisiniz.
Buraya kadar her şey ne kadar "rasyonel" görünüyor değil mi? Kim ne diyebilir?
Peki ya sonrası?
***
Sormayın, çünkü sonrası fena... Zira umudunuz adı
iki kelimelik bir marka:
Kemal Kılıçdaroğlu.
Kaybetmenin, daha kötüsü
hep kaybedecek olmanın
sembollerinden birisi. Çünkü
hep hazırlıksız, hep şaşkın ve bu yüzden de hep yapmacık, sakil... Kırdığı potun bini bir para...
Biliyorum siz de benim gibi kimi zaman
onun adına utanıyorsunuz.
Ama ne yapacaksınız
gelecek umudunuz o. Yenildikçe
hacı yatmaz gibi yine onu buluyorsunuz
önünüzde.
***
"Marka" derken abarttığımı düşünenler varsa, dün Kılıçdaroğlu'nun
teorik olarak rakibi Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın dün gruptaki
yakınışına kulak versin:
"İnsan, siyasette şöyle
ele avuca gelen, mücadele ederken tatlı bir rekabet olacak
rakip istiyor. Bize de
düşe düşe, CHP ve başındaki avane denk geldi. Rabbimizin
hikmetinden sual olunmaz. Geçen bir televizyon programında çıkmış, Muğla Belediyesi'ni örnek veriyor. Her yeri kreş ve okullarla donattıklarını söylüyor. Araştırdık, büyükşehirin yaptığı bir okul yok. Bunun yalanlarını ortaya dökmekten, mahkemeye başvurarak tazminat almaktan
yoruldum."
Bu bir dramdır!
Haksız mıyım? Baksanıza başlarda CHP'nin halini eğlenceli bulup "
böyle beceriksiz muhalefet
dostlar başına" diyen rakipleri bile artık
sıkılmış durumda. "
Yok mu daha iyisi" diye hayıflanıyorlar...
Kemal Bey'in yeryüzünde
mutsuz edemeyeceği kimse var mıdır dersiniz?