HDP Eş Başkanı Selahattin Demritaş'ın Suruç'taki terör saldırısının ardından yaptığı çağrıyı hatırlıyorsunuz değil mi? Aynen şöyleydi: "En önemli konu, artık halkımız kendi güvenliğini almak durumda. Tüm il ve ilçe teşkilatlarımız kendi güvenlik tedbirlerini almalıdırlar."
Peki kime karşı?
Sorunun yanıtı malum. Son seçimlerde 80 milletvekili ile parlametoda temsil edilme hakkı kazanıp hükümete bile talip olan siyasimiz, bir yıl önce cumhurbaşkanlığına aday olduğu ülkenin devletini kastediyor.
Ne yazık ki çağrısına kulak vermekte gecikmeyenler var. Hatta işi bir adım ileri götürüp karşılarında kendilerini savunacaklarını uykularında yakalayıp "etkisiz" hale getirenler de.
Evet, üstelik aynen bu terminolojiyle.
HDP Parti Meclis üyesi Bercan Aktaş'ın, geride bıraktığı üç küçük çocuğunun o fotoğrafına bakmaya bile dayanamadığımız bir özel harekat polisinin akıbetini duyurması gibi:
"Şemdinli'de Polis Özel Harekat Komiseri Ahmet Çamur etkisiz hale getirildi."
Utanç verici!
Şiddete sistematik övgü
Demirtaş'ın güvenlik tedbiri alınması çağrısına kulak verenler dün de Muş Varto'da sokaktaydılar. Hassas vatandaşlar sokaktaki çoluk çocuğun arasında ellerindeki roketatarlarla kameralara poz verirken, siyasi temsilcilerine baktım. Yine muğlak bir şiddet eleştirisi ve Dengir Mir Mehmet Fırat'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yazdığı mektupta partisinin ısrarla organik ilişkisi olmadığını söylediği PKK'nın terörüne meşruiyet güzellemesinden başka bir şey yoktu.
Sağduyu telkin ettikleri güvenlik güçlerinin, kent merkezinde elinde ağır silahlarla terör estirenlere karşı nasıl davranmaları gerektiğine dair kriterlerinin kaynağını merak etmemek mümkün değil. Ancak şiddetin sistematik olarak övülmesine dair kurumsallaşmış Batı demokrasilerinin ölçütleri malum.
Venedik Kriterleri başta olmak üzere, evrensel hukuk normlarının tümü HDP yöneticilerini muhatap alıyor.
Zira hukuken "övmek" fiili yalnızca "oh ne güzel oldu" denince gerçekleşmiyor. Açıkça terör tanımına giren eylemleri "meşru bir yurttaş tavrı olarak siyaseten gerekçelendirmek" şiddetin normalleştirilmesi ve hatta teşvik edilmesidir.
Ve bu tavır, hukuki yaptırımı ayrı bir tartışma konusu olmak üzere, kuşkusuz ki ağır siyasi bedeller gerektirir.
Aydın Bey'e bir soru
Merkez medyanın yaşananlar karşısındaki tavrı da, milletvekili adaylarının, üyelerinin, politikaların ve söylemlerin belirlenmesinde yegane söz sahibi olan PKK ile HDP'nin muhabbetinden farksız.
Aydın Doğan'ın "Türkiye Türklerindir" gazetesinin haberlerine gelen okuyucu yorumlarına uyguladığı her zamanki katı filtre, son günlerde epeyce gevşemiş durumda.
Hürriyet'in internet sayfasındaki haberlerin yorum kısmı, okurların terörün övülmesi ve teşvikine sonuna kadar açık.
Tıpkı dün gazetenin internet sitesinde, Varto'daki sokağa çıkma yasağıyla ilgili habere yapılan yorum gibi. Aynen aktarıyorum:
"PKK acilen batıdaki ekonomik hedeflere yönelmeli. Aliağa, Petkim ve GES Komutanlığı'nı bombalamalı. T.C. ekonomisini çökertmeli!"
Aydın Bey, başka bir yayın organı, kendisine ait gazete ve televizyon binalarının yanı sıra diğer tesislerin bombalanmasını öneren bir yorumu yayımlasa, nasıl karşılardınız?