Enflasyon hangi yöntemle düşük tutulacak? Üretimi ve ihracatı artırmak için hangi formüller denenecek? İstihdam nasıl artırılacak? Dev altyapı projelerine nereden kaynak bulunacak? Güvenlik problemleri ne şekilde çözülecek? Haklar ve özgürlükler nasıl geliştirilip korunacak?
Bunlar ve aynı düzlemde çoğaltabileceğimiz kalemler her ülkenin olduğu gibi Türkiye'nin de öncelikli olarak ilgilenmesi gereken konular. Ne yiyip ne içeceğiz, nasıl barınacağız, kendimizi nasıl koruyacağız ve tüm bu sorunlarla uğraşırken nasıl özgür ve huzurlu kalacağız? Türkiye'de yürütme, askeri vesayeti tasfiye edip koalisyon kısır döngüsünden çıktığından beri, yani aşağı yukarı 10 yıldır bu gerçek gündeme odaklanmış durumda.
Kuşkusuz başarılamayan, eksik kalan noktalar da var. Ancak artılar, 10 yıl öncesiyle bile kıyaslanamayacak durumda. Küresel krizler teğet geçiyor. Kişi başına gelir 10 bin dolar seviyelerine ulaştı. Dezavantajlı kesimlere yönelik sosyal ve ekonomik projeler devrede. Orta sınıf yüzde 20'den yüzde 40'lara ulaştı. Yaşam kalitesini yükselten muazzam alt ve üstyapı projeleri gerçekleştirildi, devam da ediyor. Güvenlik konusunda ise olağanüstü hal benzeri kolay yollara sapmadan çözümler üretiliyor. Demokrasi karnemiz ise, 17 bin faili meçhulün yaşandığı 90'ları, "Asr-ı Saadet Devri" sunmaya çalışan meczupların manipülasyonlarına rağmen AB ve uluslararası toplumla sorun yaratmayacak seviyede.
Çocuk gibiler
Evet dediğim gibi, Türkiye dikensiz gül bahçesi değil; hiçbir ülkenin de olmadığı gibi. Ama burada önemli olan, yürütmeye sahip olan siyasi iradenin asli sorunlara odaklanmış olması. Buna karşın muhalefet konumunu işgal edenler, tüm enerjilerini yukarıda genel hatlarıyla sıraladığımız asli gündemler yerine tali mevzulara kanalize etmiş durumdalar. Soldan sağa muhalefetin genel refleksi, konu dışına çıkmak, ne kadar lüzumsuz iş varsa onunla meşgul olmak. Üstelik bunu yaparken kendilerini hapsettikleri moral evren de karikatürlük.
Dün sevgili Hakkı Öcal'ın Twitter'daki bir mesajı bu sorunsalımızı harika özetliyordu. Takipçileriyle MHP Lideri Bahçeli'nin bozkurt selamı yaptığı bir fotoğrafını paylaşan Öcal altına şu notu iliştirmişti: "Yıl olmuş 2015. Eliyle böyle işaretler yapan 67 yaşındaki bir kişiyle konuşmak zorundasınız hâlâ!"
Benzeri "hal" kendisini solda tarif edenler için de geçerli. Yaş ortalaması 50-60 olan koca koca adamlar, kadınlar yakıcı gündemin hayati problemleri arasında ergenleri aratmayan söylemleriyle arzı endam ediyorlar. Kimi İspanyol anarşistleri gibi ret ve inkâr nöbetlerinin eseri olan devrimci şiirleriyle sorunlarımıza çözüm getireceğini sanıyor. Tabii ki sabah uyandığında bankadan emekli maaşını çekebilecek olmanın verdiği güvenle...
Bir diğeri Cizre'de sokağın ortasına yerleştirdiği çivit mavi kapıyla "demokratik özerkliğinin" sınırlarını çiziyor. Yakıp yıktığı hastaneyi, okulu, yolu gelip düzeltecek "birilerinin" olduğunu adı gibi bilmenin rahatlığıyla...
Kim ciddiye alır ki...
Ondan sonra sandıktan çıkan seçim sonuçlarıyla karşılaşınca gelsin, Oğuz Atay'ın meşhur karakteri Coşkun Ermiş'in tiradı: "Ey halkım niçin böyle yapıyorsun, niçin geri kalıyorsun!" Ne yapsın "halkınız?" Bir tarafta yaşamı ciddiye alan siyasetin gerçekliği, öte tarafta boş beleş ne kadar konu varsa kendine iş edinmiş lüzumsuzluğun trajedisi.
Varlıklarıyla hissedilmeyenler, halkın bir sorunla karşılaşınca "mutlaka bir çözümü vardır" diye takip ettiklerinin sırrını merak ediyorlarsa, yokluklarından hayıflanılmasını sağlamaya çalışmalılar önce.