AK Parti ve CHP arasındaki koalisyon görüşmeleri sonuç vermedi. AK Parti- CHP koalisyonuna, kıymeti kendinden menkul gerekçelerle her toplumsal kutuplaşmaya deva teramisin muamelesi çekenler şimdi ne diyecekler bilemiyorum? Belki yanlarına AK Parti- HDP koalisyonunu savunanları da alıp başka siyasi mühendislik projelerine başlamışlardır bile.
Siyaseti yakından takip eden, dinamiklerin olası sonuçlarını öngörebilenlerimiz içinse ortada şaşırtıcı bir durum yok. Hem temsil ettikleri kesimler hem de ürettikleri politikalar açısından birbirinin anti tezi konumundaki iki parti doğal olarak anlaşamadı, o kadar. Zira uzlaşı dediğiniz şey de 12 Eylülcülerin "karıştır barıştır" tarzı sade suya tirit mekanik yan yana geliş metotlarıyla yaratılacak bir durum değil. İlk günden beri de bunu söyleyip yazıyoruz işte.
Hafta başındaki "istikşafi görüşmenin" ardından kameraların karşısına geçen Ömer Çelik'in, akıllara Fukuyama'yı getiren tespiti de bu konuda özet kabilindendi: "Bu iki partinin her konuda anlaşması, Türkiye'de tarihin sonunun gelmesi demektir."
Ne var ki 7 Haziran'da sonuçların belirginleşmeye başladığı akşam saatlerinden itibaren AK Parti üzerinde oluşturulmaya çalışılan basıncı tartışmamız şart. Seçimlerde en yakın rakibine 16 puan fark atan Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun "koalisyon kurmaya mahkûm" bir aktör olduğu şeklindeki söyleme adeta aksiyom muamelesi yapılmaya başlandı. Hatta Davutoğlu'nun siyasi rüştünü ispatlaması için koalisyon kurmasının elzem olduğu bile telaffuz edildi!
Düpedüz densizlik
Yo hiç de ağır değil, düpedüz öyle! Sandıklar açılacak. MHP ilk günden köşeye çekilip hiçbir koalisyon taşının altına elini sokamayacağını açıklayacak. Devlet Bahçeli HDP'yi işaret ederek kuru bir milliyetçi söylemle siyaseten en konforlu pozisyona yerleşecek. CHP, halkın yüzde 52 oyunu alıp Türkiye'deki en meşru siyasi konumuna seçilen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı, kurucusu ve doğal öznesi olduğu AK Parti karşısında koalisyon havucu olarak sallayacak. HDP, Çözüm Süreci ve toplumsal barış konusunda bulup bulacağı en müsait aktörü, Erdoğan'ı şeytanlaştıracak. Buna karşın ülkenin birinci partisi konumundaki AK Parti'nin genel başkanı Davutoğlu, olası bir seçim tekrarında yine galip gelmesi hatta oylarını artırması işten bile değilken, tüm bunlara boyun eğip her türlü şantaja evet diyecek! Üstelik koalisyon kurulamazsa da tek sorumlu o olacak!
Allah aşkına söyleyin, var mı böyle yağma!
Ne kadar ekmek...
Her alanda temel kuraldır, ne kadar ekmek o kadar köfte! Demokrasi aldığın oy kadar konuşmaktır. Bugüne değin koalisyon görüşmelerine aktif olarak katılan Kemal Kılıçdaroğlu da eğer hükümette yer almayı bu kadar istiyorsa, Davutoğlu ile bir arada bulunmasını "vatan millet sakarya" edebiyatıyla izah ediyorsa fedakârlığını gösterecekti, o kadar. Bulmuşken bunamasaydı, "Ne diyorsanız tamam" şeklindeki siyasi hamleyi yapabilseydi, inandırıcı olabilirdi, yapamadı! Şimdi kalkıp kimseye bahane bulmasın.
Haklısınız, ama nerede? Bunca yıldır demokratlığına, sağduyusuna güvendiğimiz insanlar bile, demokrasinin abc'sini reddedip "AKP'den kurtulmak için doğrudan eylem metotları" öneriyorken, ana muhalefet liderlerinin aktif olarak katıldığı ve gidişatını değiştirebileceği koalisyon görüşmelerinden sonuç alınamamasını, Beştepe'nin ruhuna falan bağlıyorken, kimden mantık bekliyorum ben de.
Artık kısır koalisyon tartışmalarını geçip, sorunlarımıza yapısal çözümler getirecek sistem tartışmasına geçmemizin zamanı gelmedi mi sizce? Yoksa durup durup yine mi bamya demeyi tercih edersiniz?