Seçime giren tüm partiler vaatlerini doğal olarak iktidar perspektifiyle şekillendirdiler. Bu nedenle liderlerin her girizgâhı "Bizim iktidarımızda" sözleriyle başlıyor. Ancak partilerin üç aşağı beş yukarı ne kadar oy alacağı herkesçe biliniyor. Bu yüzden hayallerden ziyade fiilen ne yapabilecekleri, işlevleri ve "anlamları" üzerinde durmak daha isabetli görünüyor.
Seçimden birinci parti çıkma olasılığı en yüksek olan aday halen Ak Parti olduğu için iktidar vaatleri üzerinde ciddiyetle durulacak, sadece o. Bu durum da onun anlamı ve fiilen yapabilecekleri tartışmasını zaten gereksiz kılıyor. CHP ve MHP de seçimin iki büyük öznesi. Ancak onlar da işlevsel pozisyonlarını analiz yapmaya gerek kalmayacak şekilde net olarak tanımlıyorlar. Geriye, girişteki tartışma önerimizin doğrudan ve ilk muhatabı olarak HDP kalıyor.
Geçtiğimiz dönemde seçimlere bağımsız adaylarla giren ve daha sonra mecliste grup kuran HDP 7 Haziran seçimlerine parti olarak girme kararı aldı. Bunun üzerine taşıdığı riskler açısından bu kararın nedeni tartışılmaya başlandı. Kimi parti üyeleri ve destekçileri bile, HDP'nin parti olarak seçime girmesinin artılarının, barajı aşamama riskini karşılamayacağı yönünde görüş belirttiler. Hatta hareketi yakından izleyen pek çok yorumcu, Öcalan'ın son anda devreye girip HDP'yi bu kararından döndüreceği konusunda iddialı yazılar kaleme aldılar. Ama olmadı.
Ne var ki hareket bugüne değin, zaten mecliste grup olarak temsil edilen HDP'nin bir de seçime parti olarak girip barajla boğuşma riskini neden üstelendiği sorusuna doyurucu yanıt veremediler. "Bu bizim hakkımız" türünden moral söylemleri zaten es geçiyorum. Siyaset ciddi bir iş. "Milletvekili sayımızı 5-10 artırırız" gerekçesinin de bir dava partisinin varoluşunun önüne geçmesi inandırıcı değil. Peki o halde ne? Bu sorunun yanıtı, HDP'nin tercihlerinde son tahlilde söz sahibi olan Öcalan'ı ikna etmek için kimlerin devreye girdiğinde gizli.
Adları tek tek analım.
1. Hareketten ayrılmışken Selahattin Demirtaş'ı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden itibaren sahneye süren ve bugünkü pozisyonuna getiren ABD'deki kimi çevreler.
2. "Bebek katili" mottosunun patenti elinde olduğu halde, bu seçimde ilk kez CHP'yi bırakıp HDP'nin "seni başkan yaptırmayacağız" söylemini yükselten merkez medya.
3. Sırrı Süreyya üzerinden Öcalan'a endişeli modernlerin desteğinin koşullarını ileten kanaat önderleri.
4. Ve son olarak manipülatif anketleriyle ABD ve Avrupa'nın yanı sıra Öcalan'ı da HDP'nin parti olarak seçime girmesine ikna eden anket şirketi sahibi.
Kürt partisini, Cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez Çözüm Süreci'nin siyasi riskini üstelenen partinin üzerine koç başı gibi dizayn eden ortak aklın tek amacı var. Türkiye'nin içinde bulunduğu reform sürecinin lokomotifi Erdoğan'ı ve Ak Parti'yi koalisyon olasılıklarıyla işlevsizleştirmek. Öyle ya, "Derdim günüm barış, Kürt sorununa demokratik çözüm" diyen HDP'nin barajı aşıp meclise girmesinin olası sonucu, Çözüm süreci karşıtı partilerden müteşekkil koalisyon ihtimalleri. HDP'nin neden olacağı milliyetçi cephe koalisyonlarının Türkiye'nin demokratikleşmesine, Çözüm Süreci'ne ve Kürt vatandaşlara nasıl bir artısı olacak?
Kürt seçmen, "seni başkan yaptırmayacağız" atarının peşine takılıp, bunca kazanımı çöpe atacak HDP destekli CHP-MHP koalisyonuna omuz verir mi? 7 Haziran'da hep birlikte göreceğiz.