Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Bir “desinler” uğruna ne güneşler batıyor

Eskiden seçim öncesi küçük muhalif gruplara yönelik siyaset yasaklarından yakınırdık. Şimdi, 7 Haziran öncesi ise bu kez mağdur ülkenin iktidar partisi. Evet, bölge başta olmak üzere, her ilden Ak Parti milletvekili adaylarına yönelik saldırı ve engelleme haberleri geliyor. Seçim bürolarının kundaklanması, bir gece ansızın yapılan ev ziyaretleri vaka-i adiyeden.
Ak Parti seçim araçlarının camlarına çekilen tel korumalar da bölgedeki bu baskı ortamın dramatik sembolleri olarak hafızalara kazındı. Ne var ki siz bunları gazetelerde ve TV'lerde pek göremiyorsunuz. Faili meçhul olarak kayıtlara geçen ve bazıları cinayetle sonuçlanan bu saldırılar kimi partilerin tabelalarının tekmelenmesi gibi Twitter'de TT olmuyor.
Düne kadar Çözüm Süreci'ne "ihanet", Kürtçe eğitime "bir bölen", Kürt'e de "tehdit" diyen Gülen ve Aydın Doğan'ın "Türkiye Türklerindir" medyasında artık kahvaltılara davet edilen Demirtaş'a bu olaylar sorulmuyor.
Anlıyoruz ki, Çözüm Süreci'nin ilk şartı olmasına karşın sınır dışına çekilmeyen PKK, bu sandıktan da iktidar beklemeyen muhalefetin kara günleri içinmiş.
Dert bölgeyle sınırlı değil elbette. Ülkenin elitler ve Kemalistler tarafından "kurtarılmış" semtlerinde yaratılan alçak basınç da AK Parti'li seçmene görünmez olmaktan başka şans tanımıyor. Son olarak New York Times'ın küstah editoryalında da gördüğümüz üzere, içeride ve dışarıda ahlaksızca bir manipülasyon ve linç kampanyası yürütülüyor.
Gelin görün ki bir ülkede iktidar partisine yönelik bu fiili baskı yaşanırken, kimilerinin önerisi, seçilmiş Cumhurbaşkanı'nın ve Ak Partililerin mümkünse fazla görünmemesi, konuşmaması. Akıl alır gibi değil gerçekten. Açık, şeffaf ve demokratik kanallar vasıtasıyla yürütülen, ekseninde de Cumhuriyet'in ötekileştirdiklerinin eşitlik mücadelesi yer alan siyasete "sus" demenin izahı ne?
Muhafazakâr politika üretmenin bizzat kendisini tehdit sayanlar ya da eşitlik talebini cüret görenler karşısında koyun gibi baş eğerek mi toplumsal gerginliğin önüne geçilecek? Bu sömürge aydını önerilerine harcayacağınız enerjinin onda birini, halkın seçilmiş temsilcilerine manşetlerinden Mursi'nin akıbetini hatırlatan vesayetçilere harcasanıza.
Korkmayın, Mustafa Karaalioğlu'nun tabiriyle "CHP-HDP basın bürosuna" dönen medya size yandaş da diyemez. Çünkü bu bir parti mücadelesi değil. Meşruiyeti varoluşundan. Zira her coğrafyada, demokratik siyaset üretme mekanizmalarının "daha eşitlerle" denk olma mücadelesini desteklemenin adı demokratlıktır. Medyanın, ekonominin, kültürel hayatın merkezinde suyun başını tutmuşların kibrine karşı, hâlâ hâlâ hâlâ meşruiyet mücadelesi vermek zorunda kalanlara itidal telkin etmenin ise her dilde tercümesi aynıdır. Onu da biliyorsunuz işte.
Gizli Ajanda mı demiştiniz? 13 yıllık Ak Parti iktidarı boyunca "Gizli ajanda" geyiğini çevirip durdular. Tezlerini kanıtlayacak somut, elle tutulur tek bir icraat bulamayınca, muhafazakâr siyasilerin, seküler rakipleri gibi, kendi dünya görüşlerine uygun "tavsiyelerde" bulunmasına taktılar. "Norm benim gündelik pratiklerim, sen kendininkileri söyleyemezsin bile" dediler. Niyet okudular. Olmadı.
Sonunda patlayıp kendi gizli ajandalarını açık ettiler. Anladık ki, demokrasi asıl muhalefet için bir araçmış.
İktidar 9 seçimde alınamıyorsa, medya manipülasyonu, piyasa spekülasyonu, terör güzellemesi, emperyalistlerle işbirliği gibi ne kadar belaltı yöntem varsa ajandalarındaymış meğer. 7 Haziran öncesi Pandora'nın kutusu açılıverince hepsi ortalığa saçılıverdi işte.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA