Cumartesi günü yazdığım "fark ettiniz mi yine soyulduk" başlıklı yazıya çok geri dönüş oldu.
Bildiğiniz gibi geçen hafta Konda adıyla sızdırılan ancak şirketin de sahiplenmediği bir anket gündeme geldi. Ankete göre ufukta bir koalisyon görünüyordu. Anketin çizdiği koalisyon projeksiyonu bile borsada panik satışları getirdi. Özellikle bankacılık ve büyük sanayi hisseleri apar topar elden çıkartıldı.
Hikâyenin en ilginç kısmıysa anketi sızıran, bizzat siparişi veren sicili bozuk Alman bankasıydı. Banka, Türkiye'deki bazı medya kuruluşları aracılığıyla içinden zorlama bir koalisyon çıkan bu anketi kamuoyuna duyurdu. Bu sızdırma faaliyetinden iki gün önce de borsadaki büyük hacimli kâğıtlarını satarak, paniği büyüttü. Sonuçta da küçük yatırımcı başta olmak üzere Türkiye zarara uğratıldı.
Kulağıma gelen bilgilere göre bazı büyük işletmeler bu bu sicili bozuk Alman bankası ile nihayet çalışmama kararı almışlar. Ülkesinde bile piyasa manipülasyonundan ötürü merkezi basılan Alman bankası hakkında Türkiye'deki yargısal süreç ne zaman başlayacak, merak konusu. Ancak hikâye, ABD ve Britanya'nın yanı sıra ülkesinde de piyasa manipülasyonu yapmaktan milyarlık cezalar ödemiş bir Alman bankasının Türkiye'deki borsa manipülasyonuyla sınırlı değil.
Bu "made in Germany" operasyonun diğer sacayaklarını anlatmamak olmaz. Operasyon Bursa'da sürdü. 7 Haziran öncesi Almanya menşeili taarruzun izlerinden birini de Bursa'da birbiri ardına patlayan grevlerde gördük. Büyük otomotiv sektöründe başlayan grevlerde işçilerin taleplerinin meşruiyetini tartışmıyorum bile. Ne var ki tıpkı Gezi'de olduğu gibi, bu haklı zemin üzerine örgütlenen grev dalgası da seçim öncesi içte ve dışta yatırımcıya ekonomiyi kötü gösterip panikletmek için kullanıldı.
Düşünün arkasında sendikanın bile olmadığı bu "kendiliğindenci eylemler" nasıl oldu da bu kadar kısa sürede, birbiri ardına ve organize şekilde yayıldı? Dün ajanslara düşen bilgilere göre 10 kişi bu grevleri provoke etmek suçlamasıyla gözaltına alınmış. Bakalım nereye varacak?
Bu iki nokta 7 Haziran öncesi ağırlıklı olarak, devrilmek istenen hükümetin en güçlü olduğu ekonomiyi hedef tahtasına oturtan operasyonlardı.
Elbette işin bir de Almanya'nın çok iyi bildiği terör boyutu var.
DHKP-C devreye sokuldu
Aslında terörün amacı da ekonomik alandaki taarruzlarla aynı. O da sandıktan çıkacak hükümetin meşruiyetini sorgulamaya açarak seçim sonrasına dair kamuoyuna korku pompalamak.
Almanya'nın Türkiye içinde kullandığı terör silahı ise malumunuz, DHKP-C. Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın şehit edildiği terör saldırısının ardından yapılan operasyonlarda da Alman Gizli Servisi ile ilişkili ajanlar yakalandığını hatırlayacaksınız. Bu saldırı, yapanların ve destekleyenlerin elinde patlayınca bu kez Adana ve Mersin'de ortaya çıktılar. Ancak öylesine panik halindeler ki kullandıkları tetikçinin kimliğine bile özen göstermediler. Bula bula DHKP-C davasından yargılanmış bir bombacı buldular.
Cemaat ve Doğan medyasının ipiyle kuyuya inen HDP Eşbaşkanı Demirtaş'ın "bombacının kaynı İŞİD'e yakınmış" şeklindeki savunmaları da işe yaramadı. Anlayacağınız, Türkiye'nin bölgedeki enerji politikalarının yanı sıra, üçüncü havalimanı gibi dev yatırımlarından fazlasıyla kaygılanan Almanya 7 Haziran'a sıkı hazırlanıyor. Ancak o da Türkiye'deki koalisyon ortakları ile birlikte kaybedecek; şansı yok!