Bir yandan PKK bir yandan FETÖ bir yandan DAEŞ... Dün de yazdığımız gibi Türkiye bir ateşten gömlek içinden geçiyor. Taksim'de bizi vuran DAEŞ terörü daha birkaç ay önce 13 Kasım 2015'te de Fransa'yı vurmuştu biliyorsunuz. Oysa Hollande bu saldırıdan önce son derece küçümseyici ve dalga geçici ifadeler kullanmıştı DAEŞ'le ilgili. Sadece Hollande'a özgü de değil bu küçümseme olayı. Mesela Batı medeniyetinin lider ülkesi ABD'nin Başkanı Barack Obama Ocak 2014'te DAEŞ'i kastederek "Bir okul takımı Lakers forması giydiği zaman Kobe Bryant olmaz" dedi. DAEŞ Obama'ya göre ancak basketboldaki okul takımı kadar güçlüydü. İşte 13 Kasım 2015'te Fransa'da o küçümsenen okul takımı kendini göstermişti...
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ise geçen yıl bu zamanlar Mart 2015'te örgütün "kökünün kazınmakta olduğunu" söyledi. ABD Mart 2016 itibariyle de hâlâ büyük hatalar ve yanlış tespitler yapmaya devam ediyor. Çok adanmış ve çok vahşi hareket eden bir örgütün ölümden korkmayan bilakis ölümden mutluluk duyan binlerce militanı varsa Batı böyle küçümseyici tavırlarla o gücün kökünü falan kazıyamaz. İnsanlık tarihinde de belli bir stratejik zekâ ile hareket eden ve vahşette sınır tanımayan her disiplinli ordu amacına ulaşmıştır. Elbette medeniyet birikimlerini tarumar etmiştir ama neticede amacına ulaşmıştır. DAEŞ meselesinin bizi ve bölgemizi ilgilendiren yönünü de bu bağlamda analiz etmek gerekiyor. DAEŞ artık bir tip postmodern devlettir. Bu terörist devlet yapılanmasının bu coğrafyada kalıcı olacağı kanaatindeyim. 2 senedir yaşananları dikkatle takip ederek anlamaya çalışıyorum ve net kanaatim budur. Maalesef acı gerçek budur...
Şu an bile DAEŞ dünyadaki en güçlü devlet-dışı organizasyondur. Terör örgütü sıfatının ötesinde bir terör devleti organizasyonudur. Ayrıca ben DAEŞ'in yeni yerleri de işgal edeceği ve topraklarını genişleteceği kanaatindeyim. DAEŞ çok adanmış çok akıllı, çok cesur ve çok vahşi bir yapılanmaya tekabül ediyor ve her geçen gün büyüyor. Ebu Bekir El Bağdadi denen adamın içinde olduğumuz küresel postmodern çağı çok iyi kavramış ölümcül bir zekâsı var. El Bağdadi ve ordusunun vahşeti psikopatlığından kaynaklanmıyor. Son derece şuurlu bir yıldırma ve cazibe aracı olarak vahşet pornografisini son sınırlarına kadar kullanıyor. Terörist liderliğe yeni ve korkunç bir açılım getiriyor El Bağdadi. Tipik Ortadoğu izahatlarıyla El Bağdadi'yi küçümsemek bana göre yanılgıdır...
DAEŞ asla El Kaide değildir. Türkiye'nin hep söylediği gibi Esad rejimi ile DAEŞ birbirini besliyor. Zaten Esad'ın uluslararası bir koalisyon tarafından devrilmesi gecikirse Şam'ın yeni sahibi DAEŞ olabilir. DAEŞ'i bitirmek Esad'ı bitirmeye göre çok daha zor ihtimaldir. DAEŞ devleti terörünü çok iyi kavramış isimlerden olan ve bu coğrafyayı gerçekten iyi bilen akademisyen Mahmud Muhamedou'nun şu analizi gerçekçidir:
DAEŞ ileriye dönük Napolyonvari bir stratejik çeviklikle, sınırsız gaddarlıkla ve düşmanlarını tekfir ederek 21. yüzyıl Ortadoğu'sunun görünümünü taktik üstünlük, "işgal et ve tut" hamleleri ve sınır aşırı yayılışıyla bariz bir şekilde değiştiriyor. Örgüt farklı cephelerde farklı ittifaklara karşı savaşıyor, iki ülkede geniş topraklara hükmediyor, sahaya on binlerce adam sürebiliyor. Özetle DAEŞ çok kısa sürede modern tarihin belki de en güçlü sınır aşırı, silahlı, devlet dışı yapısı hâline gelmiş durumda. Örgütün ilerleyişinden çıkarılacak bir sonuç da şu ki DAEŞ bayrağının bir gün Şam'daki Emevi Camii'nde dalgalanması artık tasavvur edilemez bir ihtimal değil. Suriye krizindeki senaryoların içinde Şam Sarayı'na baskın olası "son dakika" haberleri arasında yerini koruyor.