Geçenlerde Atilla Yayla terör dediğimiz olgunun temel olarak demokratik ülkelerde karşılaşılan bir mesele olduğunu mükemmel şekilde izah eden bir yazı yazdı. Gerçekten de anti-demokratik ülkelerde terör diye bir mesele neredeyse yok. Buralarda toplumsal gruplar veya dar örgütler devlete ve toplumun çeşitli unsurlarına karşı silahlı saldırılar gerçekleştirmiyor. Daha doğrusu gerçekleştiremiyor. Bu tür olaylar nadiren vuku buluyor. Antidemokratik ülkelerde hak ve özgürlükler bulunmadığı gibi insan haklarına dayalı, onları tanıyan ve koruyan bir hukuk sistemi de çalışmıyor. Bu yüzden, devletin kendisi yerleşik bir terör örgütüne dönüşüyor. Silaha dayanmasa dahi her türlü muhalefeti eziyor ve yok ediyor. Tüm potansiyel muhalefeti imkânsız hâle getiriyor. Silahlı eylemlere kalkışanlar akraba taalukatı ile beraber yok ediliyor...
***
Dolayısıyla terör örgütleri faaliyetlerini sürdürebilmek için demokrasilerdeki haklara ve özgürlüklere muhtaç. Seyahat özgürlüğü, teşkilatlanma özgürlüğü, ifade özgürlüğü, yerleşme özgürlüğü bunların başlıcaları.
Bu yüzden terörizm ile demokrasi arasında ilginç bir ilişki var. Özellikle ideolojik terör açısından bakıldığında demokrasi ile terör arasında bir bağ olduğu görülüyor. Demokratik hak ve özgürlükler arttıkça ideolojik terör daha rahat hareket zemini buluyor ve artma potansiyeli kazanıyor...
***
Öte yandan Yayla'nın şu uyarısı da çok önemli:
Demokrasi eksikliği bir bakıma teröre dönüşebilecek şiddeti de meşrulaştırabiliyor. Diğer taraftan terör örgütlerinin toplum içinde hareket alanını genişletiyor. Bu yüzden etnik terör örgütleri savaştıkları siyasal rejimlerin demokrasiden uzaklaşmasını çok seviyor. Bunu sağlamaya çalışıyor.
Kısa vadede terörle mücadelede dezavantaj zannedilen demokratik haklar ve özgürlüklerin uzun vadede terörle mücadelenin en büyük aracına dönüştüğü gerçeğini de unutmamak gerekiyor...
***
Terörle mücadelenin ahlâkî bir boyutu da var. Teröristler genelde kendilerinin daha üstün bir ahlâkî zeminde olduğuna inanır ve halk kitlelerine bunun böyle olduğunu göstermeye çabalar. Oysa devletin terörle mücadelede başarılı olması ahlâklı ve meşru bir zeminde kalabilmesine ve terörle mücadelenin toplum tarafından onaylanmasına bağlıdır. Bu yüzden
demokratik meşruiyetten uzaklaşması, ölçüsüz ve orantısız şiddet kullanması, sivil mağdurlar yaratması devletin ve terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin halk nezdindeki meşruiyetini ve desteğini aşındırır.
***
Atilla Yayla'nın dediği gibi
PKK da bu yolu kullanmaya çalışıyor. Eylemleri ve saldırılarıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin aşırı reaksiyon göstermesini sağlamak istiyor. Bundan sivil halkın zarar görmesini, halk kitlelerinde rahatsızlık doğmasını ve böylece hem saflarına katılacak insanların sayısının artmasını hem de meşruiyetinin güçlenmesini bekliyor. Son dönemde bir devlet olarak
Türkiye bu tuzağa düşmeyerek çok doğru yapıyor ve asla da bu yoldan sapılmamalı. 13 Mart katliamı gibi alçak PKK saldırıları kimyamızı bozmamalı. Türkiye'nin teröre karşı demokrasi ve hukuk içinde dik duruşu aynen bu şekilde sürmeli...