Tüm uluslararası sistem, dünyanın önde gelen ekonomileri, uluslararası önde gelen kuruluşlar, Rusya- Ukrayna Savaşı'nın ciddi ölçüde tetiklediği 'küresel enerji arz krizi' ve 'küresel gıda arz krizi'ne kitlenmiş durumdalar. Üstelik, iki kriz konusuyla bağlantılı ciddi bir sorun daha var; o da biyoyakıt. Malum, birçok tarımsal ürün yakıt üretmek amacıyla kullanılabiliyor. Bununla birlikte, küresel sistem ciddi bir 'gıda arz krizi' ile karşı karşıya iken, uluslararası kuruluşların tümü gıda arzındaki sorunların daha da büyümemesi için ülkeleri tarımsal ürünleri mümkün mertebe biyoyakıt üretiminde kullanmamaya davet ediyorlar. Bu ürünler arasında, buğdayın payı yüzde 1; biyoyakıt kullanımındaki payı hayli düşük.
Bu nedenle, Rusya-Ukrayna Savaşı sebebiyle, hububatın tarladan toplanmasında, liman veya raylı sistem antrepolarındaki, silolarındaki toplanma merkezlerine ulaştırılmasında; ardından da gemi ve trenlere yüklenmesinde karşı karşıya kalınan büyük sorunlar Türkiye'nin öncülük ettiği müzakereler ile aşılır ise, 'buğday krizi'nde önemli bir rahatlama yaşanabilir. 'Enerji arz güvenliği' cephesinde ise, Rusya'dan önümüzdeki sonbahar ve kış hiç gaz alamama riskiyle karşı karşıya olan Avrupa, tüm kurumları ve ülke hükümetleri aracılığıyla hem AB'yi, hem de ülke içi ekonomik ihtiyaçları karşılayacak çok yönlü çalışmalar ve pazarlıklar yürütüyor.
Bunun en somut gelişmelerinden birisi, Avrupa Birliği'nin Azerbaycan'dan TANAP ve TAP aracılığı ile temin ettiği 8 milyar metreküplük yıllık kapasiteyi 20 milyar metreküpe çıkaracak anlaşma oldu. Söz konusu mutabakat, Türkiye'nin kısa, orta ve uzun vadede Avrupa'nın enerji arz güvenliğindeki vazgeçilmez rolünü bir kez daha kanıtlayan, daha da perçinleyen bir gelişme. Türkiye de, kendi enerji arz güvenliği adına, 'yenilenebilir enerji' ağırlıklı çalışmalarını, enerji arzında çeşitliliği güçlendirecek ve derinleştirecek adımları daha da hızlandırmış durumda. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı'nın (IRENA) güneş ve rüzgar enerjisindeki maliyetleri de detaylı olarak paylaşan son raporu, yenilenebilir enerjideki 'maliyet avantajı'nın katlanarak devam ettiğini gösteriyor.
Öyle ki, 2010 yılında bir kilovat (kW) enerji üretmek için gerekli olan 4 bin 808 dolarlık güneş enerjisi yatırımı maliyeti, 2021 yılı itibariyle 857 dolara düşmüş durumda. Bu nedenle, 2010 yılında güneş enerji santralinde üretilen bir kilovatsaat (kWh) enerjinin maliyeti 41,7 dolar sent iken, aynı maliyet 2021 yılı itibariyle 4,8 dolar sente gerilemiş durumda. Üstelik, 2021'deki söz konusu maliyet gerilemesi, küresel pandemiden dolayı, küresel tedarik zincirindeki sorunların toplam kurulu maliyetlere geçişte önemli bir gecikmeye sebep olması yetmezmiş gibi, artan malzeme ve ekipman maliyetlerine rağmen gerçekleşmiş durumda. Yine, 2021'de eklenen yeni kara rüzgar projelerinin küresel ağırlıklı ortalama seviyelendirilmiş elektrik maliyeti de (LCOE) yıllık bazda yüzde 15 düşerek 3,3 dolar sent/ kWh'ye geriledi.
Şebeke ölçeğinde yeni güneş PV'sininki yıllık maliyet düşüşü ise yüzde 13. 2010-2021 döneminde, yeni devreye alınan şebeke ölçekli güneş PV projelerinin küresel ağırlıklı ortalama LCOE'si yüzde 88, karada rüzgar yüzde 68, CSP yüzde 68 ve açık deniz rüzgarı yüzde 60 geriledi. 2022'nin sadece ilk 5 ayında dahi, Avrupa'da güneş ve rüzgar enerjisiyle üretilen enerji tek başına 50 milyar dolarlık fosil yakıt ithalatından kaçınılmasını sağladı. Küresel olarak, 2021'de eklenen yeni yenilenebilir enerji kapasitesi ile, tüm maliyet sıçramalarına rağmen, yenilenebilir enerji 2022'de elektrik üretim maliyetlerini en az 55 milyar dolar azaltacak. Bu nedenle, 'yenilenebilir enerji hamlemiz' Türkiye'ye küresel rekabette büyük imkanlar sağlayacak.