Küresel Ekonomi-Politik Sistem yeni bir 'Soğuk Savaş'la mı karşı karşıya; bu defa 'çok kutuplu' bir gerginlik dönemine mi giriyoruz; umarız değildir; tüm uluslararası platformlarda, küresel medya ve düşünce kuruluşlarının haberlerinde, dokümanlarında ve yorumlarda bu konunun yoğun bir şekilde işlendiğini görüyoruz. İlk 'Soğuk Savaş' dönemi, zaten ülkeler arasında küresel ticaretin yoğun olmadığı, ülkelerin mümkün mertebe ellerindeki doğal kaynaklarla, imkanlarla ayakta kaldığı,. kalkınma mücadelesi verdiği bir dönemdi. Bu nedenle, ülkeler arasında bir 'bağımlılık tartışması' gündemde de değildi. Küresel ticarette hareketlenme ağırlıklı olarak 1980'lerle birlikte kendini gösterdi.
Bugün ise, Atlantik-Avrasya- Asya/Pasifik kuşağında, hayli geniş bir coğrafyada, olası bir 'çok kutuplu' yeni 'Soğuk Savaş' dönemini, bir önceki Soğuk Savaş döneminin aksine, 'küresel bağımlılıklar dünyası' altında tartışıyoruz. Çünkü, olası bir yeni tarz 'Soğuk Savaş'ın tarafları arasında, hayli karmaşık bir ekonomik ve ticari bağımlılık söz konusu. Herkes birbirinden enerji, hammadde, nadir metal ve element, ara mamul, nihai ürün boyutunda 20 trilyon dolara yakın mal alışverişi yapıyor. Rusya- Ukrayna Savaşı, bu tabloya yönelik olarak bir süredir devam etmekte olan tartışmaları, görüş çatışmalarını adeta ateşleyen, tetikleyen bir gelişme oldu.
Dünyanın önde gelen 45 ülkesi, pek çoğu da ya OECD, ya G20, ya da her ikisinin de üyesiler; bu tartışmaları 'bize karşı diğerleri' gibi bir anlayış olmadan, böyle bir anlayış öne çıkmadan tartışmaya gayret sarf ediyorlar. Bununla birlikte, herkes Rusya- Ukrayna Savaşı'nın belirli bir 'kutuplaşma'yı tetiklediğinin de farkında. Bu nedenle, 'bize karşı diğerleri gibi bir anlayış olmadan' fikrinde sınırlı bir kırılganlık gözleniyor. Çünkü, kimi başat ülkeler, ticaretin uluslararası ölçekte kabul edilebilir standartlarda ve oturmuş kurallarla yönetiminin 'olmazsa olmaz' koşul olduğunu savunuyorlar ve istisnasız tüm önde gelen ekonomilerin bu kurallara uyan bir küresel ticaret yönetiminin bir parçası olmasını istiyorlar.
Fakat, önde gelen 45 ülke arasında, uluslararası kabul edilebilir standartlar ve kurallarla yürümesi istenen bir küresel ticaret düzeninde, 'one fits all' anlayışının artık yürüyemeyeceğine dair bir kanaatin de öne çıkmaya başladığını gözlemlemekteyiz. 'Multiliteral', çok taraflı bir ekonomi- politik düzen risk altında mı; yoksa, 'izole bloklar dünyası'na mı sürükleniyoruz; yoğun tartışma burada yaşanıyor. Eğer, olası yeni bir tarz 'Soğuk Savaş'ın eşiğindeysek; uluslararası düşünce kuruluşlarının uzmanları, bu sürecin 'iki taraflı ve ideolojiye dayalı' bir bloklar dönemi yerine, 'çok taraflı güç merkezli', 'ortak çıkarlara bağımlılığa dayalı' bir 'izole bloklar dönemi' olabileceğinden de söz ediyorlar; hatta, endişelerini paylaşıyorlar dememiz daha doğru olacaktır.
Oysa, 21. Yüzyıl'ın ideal ekonomi- politik modeli, demokrasiye, sisteme güvene (trust), iyi yönetişime (good governance) dayalı 'çok taraflı' bir modeli temsil etmeli. Ve, bu modelin en temel noktası da 'küresel ortak değerler' olmalı. Tüm uluslararası platformlar şunu tartışıyor: 'Bir açmazla karşı karşıyayız. Serbest ticaret ve serbest sisteme dayalı, 'çok taraflı' bir modeli güçlendirebilecek miyiz; yoksa, bütünüyle bloklaşacak mıyız?'. Bir yol kavşağındayız ve yeni bir küreselleşmeye tüm ülkeler birlikte geçebilecek miyiz; önümüzdeki yakın dönemin en önemli konu başlığı bu olacak.