Türkiye'nin en iyi haber sitesi
KEREM ALKİN

Shinzo Abe’nin ardından

Japonya gibi silah sahibi olmanın, silah kullanımının çok ciddi kurallarla yönetildiği bir ülkede, Shinzo Abe gibi Japonya'nın yakın dönem siyasetine çok değerli katkı sağlamış, dünya siyasetçileri arasında önemli bir yer edinmiş bir ismin bir meczup tarafından öldürülmüş olması tüm dünya için ağır bir şok. Japonya, hiç kuşkusuz, ülke siyasetine, Japonya'nın Asya-Pasifik'in de ötesinde, küresel siyasette artan ağırlığına ve gücüne başbakanlığı döneminde hayli değerli katkılar sağlamış bir liderini kaybetmenin gerekçelerini derinlemesine inceleyecektir. Bununla birlikte, Abe'nin başbakanlığı döneminde, Japonya'nın 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana elde ettiği en önemli 'öne çıkış' sürecinin devamlılığı adına da yoğun bir çaba da ortaya konacaktır, hiç kuşkusuz.
Shinzo Abe'nin Türkiye'nin Avrasya'daki tartışılmaz önemi ve başta Afrika olmak üzere, Orta Asya'da, Balkanlar'da, Orta Doğu ve Körfez'de iki ülke şirketlerinin birlikte yürütebilecekleri projeler ve stratejilere yönelik samimi çabaları ve girişimleri de hiç kuşkusuz hafızalarımızdan silinmeyecek. Türkiye gibi imparatorluk geçmişi köklü ve güçlü bir ülke olan Japonya adına, Abe'nin, tarih ve siyaset alanındaki akademisyenler tarafından 'tarihsel revizyonizm' olarak adlandırılabilecek mücadelesi, Japonya'nın Asya-Pasifik ve dünya siyasetindeki ağırlığının, dünya ekonomisindeki vazgeçilmezliğinin tarihsel perspektifinin gözden geçirilmesi ve yeniden tanımlanması suretiyle, Japonya'nın geleceğini temsil eden genç nesillerin ülkeleri için artık yeni bir okuma, yeni bir anlayış ve yeni bir vizyon oluşturmak anlamına geliyordu.
Başbakan olduğu dönemde, Abe, neoliberal 'ortodoks' politikalar doğrultusunda, sıkı para politikası ve maliye politikası uygulanan ve 'sürekli durgunluk' sorunuyla boğuşan bir Japonya yerine, merkez bankasının genişletici para politikası uyguladığı, kamu harcamalarının ülke ekonomisini desteklemek amacıyla genişletildiği ve 'sürekli durgun' bir ekonomiden Japonya'nın 'yüksek büyüme'ye odaklı yeni bir ekonomik anlayışı geçişi adına da kararlı ve samimi bir mücadele ortaya koydu. Bunun yanı sıra, uluslararası yatırımcıların Japonya'ya yönelmesi ve yabancıların Japonya'da çalışma hayatına daha dahil olmaları adına, dünyadan daha fazla turist çekmek adına da 'açık kapı' politikasına ağırlık verdi. Böyle, durma noktasına gelmiş nüfus artışına ve yaşlanan nüfusa rağmen, Japonya ekonomisi için de 'yüksek büyüme' oranlarının mümkün olduğunu kanıtladı.
Abe'nin güçlü ekonomi, güçlü bölge oyun kuruculuğu ve küresel siyasette 'eşit ortak' olarak konumlanması adına yürüttüğü aktif politika, Asya-Pasifik ve İndo- Pasifik'teki tüm 1. ve 2. halka komşu ülkelerce de, Japonya'nın 'istikrar adası' konumuyla sağlayacağı kritik ekonomi-politik denge açısından da memnuniyetle karşılandı. Abe, bu doğrultuda, Japonya'nın bölgesel ve küresel rolünü perçinleyecek bir başlığın daha güçlü bir ordu olduğunun da farkında olarak, bu konuda da somut ve etkili adımlar attı. Japonya'nın en genç ve en uzun süre görev yapmış başbakanı olarak sağladığı 'siyasi istikrar' Japonya'yı G7 ve G20'de daha da görünür kıldı. Ülkelerin kaderini bu ölçüde değiştiren liderler tarihte kolay kolay çıkmıyor. Kaybı da bu nedenle büyük bir üzüntü ve talihsizlik oldu. Ama, Japonya başlattığı 'revizyon' sürecini mutlaka ileriye taşıyacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA