Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) haziran ayında iki rapor yayınladı. Raporlardan ilki 'FAO Küresel Gıda Görünüm Raporu'; ikincisi ise, OECD ile FAO'nun birlikte hazırladığı '2022-2031 arası Küresel Gıda Görünüm Raporu'. İki siyah kuğu, küresel pandemi ve Rusya-Ukrayna Savaşı, FAO'nun hesapladığı küresel gıda fiyatları endeksinde rekor artışlara sebep oldu. Fiyatlardaki rekor artış, küresel gıda ithalat faturasının 20227de 1.8 trilyon dolarla yeni bir rekora ulaşabileceğini gösteriyor. FAO rekor fatura artışında sadece savaştan da kaynaklanan fiyat artışı değil; aynı zamanda, küresel tedarik zincirindeki aksaklıklardan kaynaklanan navlun maliyeti artışının da etkili olduğunu hatırlatmakta.
FAO, hayli 'endişe verici' bir tablo olarak, gıda güvenliği açısından hayli kırılgan birçok ülkenin daha ağır ithalat faturası ve daha az miktarda gıda riski ile karşı karşıya olduğunu ifade ediyor. FAO'nun küresel gıda fiyat endeksindeki rekor sıçrama, küresel gıda ithalat faturasının 2021'e göre 51 milyar dolar daha fazla olacağına işaret ediyor. Bu sıçramanın 49 milyar doları fiyat, 2 milyar doları navlun maliyeti artışından kaynaklanacak. Gıda ithalatına bağımlı pek çok ülke, 2022 sonu ve 2023'de daha yüksek fiyatlara karşı dayanma güçlerini tümüyle yitirebilir. FAO'nun son tahminleri, küresel gıda daralmanın artabileceğine ve gıda ithalat faturalarının daha da rekor seviyelere ulaşabileceğini öne çıkarıyor.
Haziran ayı sonunda yayınlanan OECD-FAO ortak raporuna göre ise, 2022-2023 döneminde Ukrayna'da üretimin düşmesi; hem Ukrayna, hem de Rusya'nın ihracat imkanlarının azalması bekleniyor. OECD-FAO ortak raporu, küresel gıda tüketiminin, küresel nüfus artışı ile paralel olarak, önümüzdeki on yılda yıllık yüzde 1,4 artacağını öngörmekte. Küresel gıda talebinin büyük kısmı düşük ve orta gelirli ülkeler kaynaklı olarak devam edecek. Buna karşılık, yüksek gelir grubundaki ülkelerde, gerek düşük nüfus artışı, gerekse de çeşitli gıda gruplarında kişi başına tüketimdeki doygunluk nedeniyle gıda talebi sınırlı olacak.
Yüksek gelir grubundaki ülkelerde, sağlık ve çevre ile ilgili artan endişeler, kişi başı şeker tüketiminde azalışa ve hayvansal protein tüketiminde düşük oranlı bir büyümeyi tetiklerken; orta gelir grubundaki ülkelerde tüketiciler, önümüzdeki on yıl gıda tüketimlerini ve beslenme çeşitliliğini artırarak, hayvansal ürün ve yağlara yüklenecekler. Düşük gelir grubundaki ülkelerde ise, beslenme biçimi büyük ölçüde temel gıda ürünlerine dayalı olmaya devam edecektir. Küresel gıda tüketimi ile üretimi arasında, BM'nin 2 no'lu sürdürülebilir kalkınma amacı olan 'sıfır açlık' hedefini yakalayacak bir denge, 2030'da da imkansız gözüküyor. Önümüzdeki on yılda, küresel tarım üretiminin ise, orta ve düşük gelirli ülkeler kaynaklı olmak üzere, yıllık bazda yüzde 1.1 oranında artması öngörülmekte.
Ancak, pandemi ve savaş nedeniyle, enerji ve enerji türevlerinden üretilen gübre gibi tarımsal girdilerin fiyatlarında uzun soluklu yükseliş, üretim maliyetlerini bir kaç yıl ciddi arttırarak, raporun yıllık ortalama üretim artışı öngörüsünü olumsuz yönde etkileyebilir. Bu arada küresel ölçekte, tarım sektörü kaynaklı doğrudan sera gazı emisyonlarının önümüzdeki on yılda yüzde 6 düzeyinde artabilir ve bu artışın yüzde 90'ı hayvancılık kaynaklı olacak. Bu durumda, 'Sıfır Açlık' ve 'Paris Anlaşması' hedeflerine ulaşılabilmesi için ortalama küresel tarımsal verimliliğin de önümüzdeki on yılda yüzde 28 oranında artması gerekiyor. Zor bir hedef, hiç kuşkusuz.