Dünyanın tanınmış iktisatçılarından Nouriel Roubini 2021 yılının ağustos ayında 'stagflasyon riski'nin kapıda ve ciddi bir tehdit olduğunu belirttiğinde, hiç kuşkusuz 'tutucu' neoliberal ortodoks ekonomistler ciddiye almamıştı. Dünya Bankası ile Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) önde gelen isimlerinin son açıklamaları, Dünya Bankası'nın göreceli olarak daha Keynesyen duruşunun sürdüğünü, bu nedenle 'stagflasyon riski'ne atıfta bulunduğunu gösterir iken, IMF cephesinde 'neoliberal ortodoks' anlayışın yeniden canlandığını, uzunca bir Strauss-Khan ve Lagarde başkanlık dönemi boyunca daha 'Keynesyen' yaklaşıma yakın duran IMF'in, rotasını tekrar 'salt fiyat istikrarı' odaklı bir anlayışa çevirdiğini gösteriyor.
Aynı durum, hiç şüphesiz ABD Merkez Bankası cephesinde de geçerli. Esasen, küresel ekonomi ve önde gelen ekonomiler açısından son 40-45 yılın en ağır 'maliyet enflasyonu' sürecinden geçiyoruz. Tarım ve gıda, enerji, metal ve madenler, dünya ekonomisinin üretim çarkları açısından en kritik emtiaların, ara mamullerin tümünde tarihi bir girdi maliyetleri sıçraması söz konusu. 1970'lerin petrol krizlerinde, sıkılaştırılmış para politikası tedbirleri, 'maliyet enflasyonu' bazlı yükselişini sürdüren enflasyon trendinin yavaşlaması veya kırılmasında işe yaramamış; ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, önde gelen ülkeleri 'stagflasyon'a sürüklemişti. 45 yıl sonra, yine aynı noktada olmamız, iktisat literatürü açısından 'ibret verici'.
FED Başkanı Powell'ın sözü net: "Enflasyonun yükselmesine sebep olan bir çok şeyin FED'in kontrolü dışında olduğu anlaşılıyor. Dış faktörler FED için enflasyon kontrolünü zorlaştırıyor." Çünkü, 'maliyet enflasyonu' ile mücadelede para politikasının etkinliği 'zayıf'tır. 1970-1990 arası iktisat literatüründe hararetli bir şekilde tartışılmış; 'maliyet enflasyonu' ile mücadele etkin çözümün para-maliye-direkt kontrol politikaları üçlüsü olduğunun kabul edilmiş olduğu bir ortamda, 'neoliberal ortodoks' ekonomistler sevmiyorlar diye, maliye politikası ve hükümetlerin direkt ekonomi politikası tedbirlerini görmemezlikten gelip; 45 yıl sonra, bir kez daha sadece 'para politikası'yla müdahale, 'stagflasyon'a davetiye çıkarmaktır.
Stagflasyon, maliyet enflasyonu odaklı yüksek enflasyon sorununu, 'salt' para politikasını sıkılaştırarak, ekonomideki talebi, hane halkı tüketim ve özel sektör yatırım harcamalarını baskılayarak kontrol altına alma gayretlerinin, eş zamanlı olarak ağır ekonomik durgunluk (resesyon) ve işsizlik sorununu da büyütmesi anlamına gelir. FED Başkanı Powell, FED ekonomistlerinin Amerikan ekonomisine yönelik okumalarında, büyüme trendi ve işgücü piyasası açısından, 'önden yüklemeli' faiz artışlarının, 1994'den bu yana ki en yüksek faiz artışı ve temmuz toplantısında devam edecek yüksek faiz artışı kararının tolere edilebileceğini belirtiyor. Piyasa ekonomistleri de, her zaman ki gibi, FED'i ağır bir resesyonu göze alarak, hızlı faiz artışına teşvik ediyorlar.
ABD'nin, uluslararası rezerv para olan doları basan ülke olarak, karşılıksız dolar basarak, ağır resesyonun sebep olacağı rekor Federal Bütçe açıklarını finanse etmekten rahatsız olmayacağı aşikar. Ancak, sürdürülebilir kalkınma hedeflerini, yeşil kalkınma devrimini, 'iklim değişikliği' ile mücadeleyi ciddi tehlikeye sokacak bu süreçte, bu konuların hiç gündemde olmadığı 1970'ler dünyasını tekrarlamak mümkün mü; birlikte göreceğiz.