Son 1,5 aydır bu köşede yayınlanan bir kaç yazıda, reel sektör cephesinde gözlenen 'fiyat belirleme alışkanlıkları'ndaki bozulmanın uygulanan ekonomi politikalarından veya bu politikaların sebep olduğu belirsizlikten çok, 'döviz kuru oynaklıkları'nı vesile ederek yürütülen 'kesintisiz' fiyat ayarlamalarından kaynaklandığını belirtmiştim. 1970'li yıllardan başlayarak, 'yüksek faiz-sabit kur' politikası veya sarmalı olarak tarif edebileceğimiz 40 yılın üzerinde Türkiye Ekonomisi'ne hakim olmuş yapı, reel sektörü 'enflasyondan geçinme' yönünde 'arızalı', 'sakat' bir para kazanma metoduna yönlendirmişti. Bu metodun etkisini kaybettiği 2005 ile 2010 arası dönemde, 'kıdemli' reel sektör temsilcilerinin bu durumdan şikayet ettiklerine pek çok defa rastlamıştım.
TCMB Para Politikası Kurulu'nun dün aldığı 200 baz puanlık temel para politikası faiz artışı kararı, gördüğüm kadarıyla, TCMB'nin neoliberal ortodoks yaklaşımı ödünsüz sürdürmesini savunan ekonomistler cephesinde 'övgüyle' karşılandı. Aynı ekonomistler, bu kararın alınmasında piyasada gözlenen fiyat belirleme alışkanlıklarındaki bozulmanın da TCMB üst yönetimi tarafından dikkate alındığına atıfta bulundular. Bu nedenle, döviz kurlarındaki oynaklığın geniş bir reel sektör kesiminde satılan mal ve hizmetlerin fiyatlarını 'istedikleri gibi 'ayarlamaları', olası maliyet artışının en az yüzde 20'si ile yüzde 60'ından daha yüksek oranda ayarlamalarına yönelik 'çarpıklık' bir kez daha gözlerden uzağa düşmüş oldu.
Küresel virüs salgınının Türkiye Ekonomisi ve reel sektöre yönelik etkilerinin bertaraf edilmesine yönelik yürütülen çok kapsamlı para, maliye ve direk kontrol politikası tedbirlerinin sahada sebep olduğu 'başarılı' etkinin Türkiye'nin 3. çeyrek GSYH büyümesini yüzde 4,5 ile 5,5 arasında pozitif orana taşıdığı bir konjonktürde, talepteki ısınmayı, piyasadaki hareketlenmeyi zararlarını sıfırlayacak ölçüde 'fiyat ayarlaması'na dönüştüren reel sektör eğiliminin 'manşet enflasyon'da sebep olduğu 'sapma'yı konuşmak yerine; kısa vade için, 'gerekçesine bakılmaksızın' enflasyon beklentilerindeki bozulmayı ve döviz kurlarındaki oynaklığı önceliklendiren bir para politikası seti oluşturmaya ağırlık vermeyi tercih ettik.
Bu noktada, yukarıdaki satırlar asla TCMB'nin kararına bir eleştiri değildir; sadece bir durum tespitidir. Neticede, elindeki geniş veri setiyle, Türkiye Ekonomisi'ndeki toparlanmayı, sektörlerdeki canlanmayı, talep artışını, bunun enflasyon, yani fiyat istikrarı; cari açık; yani finansal istikrar üzerindeki kısa ve orta vadeli sonuçlarını en detaylı analiz eden kurum Merkez Bankamız. Benim yegane düşündüğüm konu, reel sektörün finansman ihtiyacı dikkate alındığında, finansman ihtiyacını ve finansmanın maliyetini kabul edilebilir düzeyde tutabildiğimiz ölçüde para politikası patikasını şekillendirmek. Kimi yabancı ve yerli ekonomistlerin iddia ettiği gibi, Türkiye Ekonomisi'nde 'resesyon'u göze alacak kadar politikası setini daraltmanın, küresel virüs salgının 2. dalgasına dair tartışmalar ve belirsizlikler bu derece 'sıcak' iken doğru olacağı kanaatinde değilim.