Daha o zamanlar fark edip, bu işin içinde bir iş var demiştim. Ama düşüncelerimi olgunlaştırıp yazıya dökmek zaman aldı. Neticede yazdım. Sonradan çok alıntılanan, tartışılan o yazıda ilginç bir noktayı vurguladım.
Dedim ki...
Demirel köyden çıkmıştı. Mucize denebilecek bir kariyerle yetişmişti. Halka ve köylüye ondan daha mı yakın olacağız? 'Anamın su taşımaktan kolları uzamıştı' diyordu.
'Halkçı' diye dağı taşı inleten Ecevit İstanbulludur, şehirlidir. Kolejde okumuştur.
Tam bir entelektüel ve elittir. Tüm geçmişi bunun izi ve tanıklığıyla doludur. Babası profesör ve eski bir CHP milletvekilidir. Annesi ressamdır.
(O vakit Osmanlı Sarayıyla ilişkisini, Sadrazam Tevfik Paşa ile hısımlığını henüz bilmiyordum.) Ötesi yok diyeceğim ama var: Ecevit, hem kendisine 'halkçı' dedirtir hem de elinde köylülüğün simgesi olan 'kasket'le gezer. Demirel su getirir, baraj, köprü, yol inşa eder (CB'den ayrıldıktan hayli hayli sonra ziyaretine gittiğimde DSİ raporları önündeki sehpada duruyordu, notlar almıştı, sorunca, şunda sorun var, telefon ettirdim dedi, 'hoca sen de baraj mühendisisin anlarsın' deyip kahkaha atmayı unutmamıştı) ama kendisine 'halkçı' falan dedirtmez. Üstüne üstlük elinde kentliliğin simgesi olan 'fötr'le gezer.
İşte o yazı bu çelişkiyi anlatıyordu. (Bir de böyle Boğaz'a köprü konusu vardır, değindiğim, daha doğrusu içindeki çelişkiyi saptadığım.)
***
Kılıçdaroğlu'nun '
atlet' meselesi ortaya çıktığında, başka ne yapacağım, bu yazıyı anımsadım.
Gördüm ki, aynı çelişki hem de nasıl vahim bir şekilde devam ediyor.
Haydi,
Kılıçdaroğlu,
Adalet Yürüyüşü sonrasında kendisine gelen '
HDP ittifakı' eleştirilerinden korktuğu için köşesine çekilip sesini çıkarmadığını unutturmak,
Çanakkale'de düzenleyeceği toplantı öncesinde ortalığı hareketlendirmek ve kendisini '
halkçılaştırmak' istedi, olmadık bir iş yapıp o resmi çektirdi. Yanlıştır yaptığı ama anlaşılabilir. Peki, hakkında yazılanlara ne diyeceğiz? Onu savunmak adına yazılan ve her sözcüğünde yazanı biraz daha zorlayan manasız sözler: ben de atlet giyerdim, babam da atlet giyerdi. Derken CHP milletvekillerinin ve sözcülerinin ya doğrudan
atletli perişan resimleri ya gömleklerinin altından gösterdikleri atletler.
***
Peki! Şimdi çözümleyelim. Bu bir
komplekstir.
Ecevit döneminden beri devam eder.
Özünde
elitist olmuş bir parti ve siyasetin sonradan kendisini '
sollaştırırken' başvurduğu bir yöntemdir. Ve yanlış bir yöntemdir. Birçok nedeni var bu yanlışlığın.
Birincisi,
CHP tarihsel olarak soldur ama bu sol belirli bir zamanla sınırlıdır. Ondan
sonraki hamlelerinin tamamı dönemin yükselen
hareketlerine yamanmak suretiyle pekiştirilmiş
bir
popülizmdir. Ecevit'in yaptığı buydu. O
kadar ki, kendi sol görüşlerini daha
1980 öncesinde
terk etmişti. Bir daha da dönmedi. Koyu,
katı bir popülist olarak kaldı. Gene de o bunu
kasket ve mavi gömlekle yaptı. Şimdi aynı
şeyi
Kılıçdaroğlu ve CHP'si
atletle yapıyor.
Farkında olmaksızın (bu elbette bir hazin dramdır)
popülizme bir kere daha kurtarıcı olarak sarılıyor. Ama şu
Marx gene haklı: tarih ilkinde
trajedi ikincisinde
sulu komedi olarak yaşanıyor.
İkincisi ve daha vahimi bu popülizmin (CHP'nin) '
eklektik', sanayi tamircilerinin doğru deyimiyle '
toplama' yapısıdır. Hayatı boyunca
uydurma, özenti, yapay bir '
elitizm'le yaşayanların şimdi '
atlet'e övgü düzmesi. İkincisi, aynı partinin içinde gene
yapay ve özenti bir şekilde boynunda '
ascot'la gezenlerle böyle
atletle dolaşıp '
halkçılık' iddiasında bulunanların beraberliği.
Üçüncüsü, dile getirmesi en zor olanı:
atlet, pijama altı, parmak arası terlik giydiği için
bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam olarak
zemmedilenlerin, tahkir edilenlerin '
bu' kıyafetinin
şimdi bizzat onları
kınayanlar, küçümseyenler tarafından övülmesi, yüceltilmesi.
Hani bu kadar
cehalet irfan ile mümkündür denmiş ya, bu kadar
çelişki ancak... deyip bırakayım.