Referandum %50+1 ile yapılan bir değerlendirmedir. Bir yöntemdir. Bugün tüm dünyaya mal olmuş 'free and fair' (hür ve adil) seçimle bu karar oluştuktan sonra kimsenin itiraz edecek yanı kalmaz referandumun.
Türkiye ise günlerdir bu konuyu tartışıyor.
Yargı meseleyi bir sonuca bağlayacaktır.
O sorun bir yana ben konunun bambaşka bir yanıyla ilgileniyorum:
'hayır' oylarının anlamı ve niteliği.
***
Referandumun yapısında '
hayır' oylarının
fonksiyonel bir
geçerliliği veya anlamı yoktur.
Ama bu o kesimdeki oyların
siyasal ve sosyolojik anlamı olmadığını söylemek olmaz. Tersine, 55 milyon gibi devasa bir seçmen kitlesinden yaklaşık 23 milyon 750 bin kişi 'hayır' demişse bunun tahlili gerekir. Böyle bir kitlenin '
hiç mesabesinde' sayılması, görülmesi (kimse böyle demiyorsa zaten) söz konusu olamaz.
O açıdan bakıp başka bir noktaya değineyim.
En yüksek evet oyunun çıktığı kentler kadar
en yüksek hayır oyunun çıktığı kentler de önemli ve ilginçtir. Kaldı ki, Türkiye'nin
politik ve sosyolojik coğrafyası hayır oylarını çeşitli dinamikler bakımından daha da ilginç kılmaktadır.
Bu meyanda kendi içinde dağılmış
Kürtleri ayrı bir yere koyuyorum. Evet verenler de var hayır verenler de. Ama
Güneydoğu Anadolu'nun
kendine özgü ve
tam bir bilinmez olan durumu dışında dünyanın en büyük Kürt nüfusunun yaşadığı
İstanbul'da bu seçmen kitlesinin davranışı başlı başına bir olgu. Hele hele Kürtlerle Akparti arasında başlangıçtan beri devam eden ilişki göz önüne alınırsa daha da ciddi bir konu.
***
Bu saptamadan sonra hayır oyu veren kentlere ve baştan beri yapılan
sosyo-ekonomik analizlerine değinelim.
Bu değerlendirmeye gelen bazı itirazlar var. Bu kentlerin daha
zengin, ekonomik bakımdan daha
üretken,
verimli, dünyayla ticaret üstünden ve diğer yollarla daha fazla ilişki kurmuş olmasını bir kesim
önemsiyor.
Diğer kesim buna karşı çıkıyor. Geri kalmış kentle ilerlemiş kent arasında fark yoktur diyor.
Siyasal karar ve tercih bakımından ne Bayburt Adana'dan geridedir ne Yozgat Mersin'den. Ama elbette bu kentlerin
siyaset sosyolojisi bakımından farklı anlamları vardır. Bir partinin Mersin'den oy almasıyla Gümüşhane'den oy alması
kendi profili ve politikası açısından önemlidir. Bu kentlerin toplamının Türkiye'de ödenen verginin şu kadarını, ülkede üretilen katma değerin bu kadarını sağlaması
yabana atılamayacak bir özelliktir. Benzeri gerçekler iktidar partisi bakımından da muhalefet partisi bakımından da, siyasal çizgileri açısından da hayatidir. Bundan sonraki politikaları da bu belirleyecektir.
Diğer
demografik göstergeler de aynı şekilde hassastır. Örneğin
yaş gruplarının refleksi. Uzun süre
CHP'nin
yaşlı, zengin, kentli kesimden oy aldığı söylendi. Bu eğilim devam ediyor. Değişmedi. Ama bu referandumda ilk defa oy kullananların davranışı gene bundan sonrasına ışık tutacaktır.
***
En son gelelim muhalefetin genel yapısına ve genel olarak muhalefet konusuna.
Türkiye'nin
ciddi ve somut bir muhalefete ihtiyacı var. Bu yok sayılamayacak bir ihtiyaç.
Muhalefet denince de Türkiye'de akla
CHP geliyor. CHP'nin bu işlevini
%20-25 bandında bir parti olarak daha fazla karşılayamadığı açık. Ama referandum muhalefetin
CHP'den mürekkep olmadığını ortaya koydu.
Kürtler,
sol hareketler, olduğu kadarıyla
Yeşiller,
gençler,
LGBT gibi muhalefet odakları bir bütün oluşturuyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye'nin üreteceği
yapıcı, yaratıcı muhalefet bu kitlenin makul bir
bütün oluşturmasına bağlı. Yakın geleceğin
bu arayışla geçeceği kanısındayım. CHP buna
öncülük yaparsa ne ala, yapmazsa su akar
yolunu bulur.
Daha çok konuşacağız referandum sonuçlarını.