Referandum sonuçlarını önemsiyorum ama referandum seçim değildir.
Seçim olsaydı bu sonuca benzer bir sonuç doğabilirdi. Kabul ederim. Gene de davranış kiplerinin farklı olacağını düşünüyorum.
Seçimle referandum arasındaki fark birisinin, seçimin, büyük ve stratejik koalisyonları gerektirmesi diğerinin, referandumun, daha taktik ve kısa dönemli koalisyonlarla işlemesi.
***
Neticede
16 Nisan referandumunda bu şart işledi. Bu koşulun devreye girmesinin olumlu ve olumsuz sonuçları var,
evet cephesi açısından.
Örneğin
Kürtlerin pozisyonu bu bakımdan üstünde uzun uzun düşünmeyi gerektiriyor. Ak Parti'nin
Kürt bölgesinde oylarını
artırdığı yerler de var
eksilttiği yerler de.
Kabaca yapılan hesaplara göre yaklaşık
400 bin oy geldi
Kürtlerden Ak Parti'ye. Öte yandan
İstanbul'dan 'hayır' çıktı ve bu kentteki,
dünyanın en büyük Kürt nüfusuna sahip bu kentteki, Kürt oylarının yönünü iyi değerlendirmek gerekir.
Bu durum bize başka bir şey düşündürüyor.
Ak Parti'nin 2017 referandumunda elde ettiği sonuç onu
bugüne getiren dinamiklerden önemli
farklar gösteriyor. Bu farklar içinde Kürtler ne kadar dikkat çekici ise doğrudan doğruya
Ak Parti tabanının oy davranışı da bir o kadar ilginç. Hatta daha da çarpıcı.
Bu konu henüz yeterince aydınlanmadı.
Ama 1990'lardan bu yana alırsanız yaklaşık
25 yıllık bir siyaset-iktidar ilişkisi içinde ortaya çıkmış
yeni kuşakların, yeni sosyolojilerin Ak Parti'yle kurduğu ilişki başlı başına bir olgu şeklinde irdelenmelidir. Hele 2019 seçimlerine giderken bu daha da önemlidir.
***
'Evet' cephesinin bir başka gerçeğine değinelim.
Türkiye'de Ak Parti'nin son on beş yıllık deneyimi '
sosyoloji için/den iktidar' mantığını yansıtıyordu. Siyasal katılım, toplumsal ve siyasal alanın genişlemesi, göçle gelen yeni kitlelerin önce büyük kent çevrelerinde sonra merkezlerinde yer alması bu dönüşüm ve destek ilişkisinin belkemiğini oluşturuyordu.
Aradan geçen sürede bu yapının, yukarıda saptadığım nedenlerle, yani
25-15 yıllık iki iktidar katmanı içinde d
önüşmediğini söylemek her türlü gerçeğin inkarı olur. Ama nereye ve nasıl dönüşüyor, işte onu iyi irdelemek gerekir. 'Hayır' diyen '
büyük kentler' konusuna bu açıdan bakılmalıdır.
***
Türkiye
hükümet sistemi halk eliyle değiştirildi. Marjinal bir oyla sağlandı bu değişim.
Haddinden fazla önemli, üstünde daha çok durulması gereken bir sistem değişikliğidir bu. Onun bu
sosyolojik gerçeklerle bütünleşmesi
2019 güzergahını belirleyecektir.
Hatta
Türkiye'nin siyasal ortamı da bu bileşenlerle oluşacaktır.
Türkiye bugün değil, epey bir zamandır
üç cepheye ayrılmış durumda.
Kürtlerin kendilerine
özgü durumları bir yana alınırsa,
muhafazakar kesim bu cephe içinde kendisini
konsolide ediyor.
Ak Parti-MHP koalisyonu
bu bakımdan önemlidir.
Netice olarak
2002 sonrasında önümüze gelen
üç parçalı Türkiye'nin yeni sistemdeki
siyasal reflekslerinin ne olacağı, onların nasıl biçimleneceği önümüzdeki dönemin,
2019'a giden yolun, en ciddi sorusudur.
Siyasal tolerans ve diyalog mu yoksa
kutuplaşma, kanatların birbirinden
kesinlikle ayrılması mı bundan sonra hakim durum olacaktır, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bu planda nasıl bir rol oynayacaktır, oynayabilir sorularını bu referandum
cevaplamıştır ama kapalı biçimde cevaplamıştır.
Cuma günü onları ele alayım.