Guardian gazetesinde Christopher de Bellaigue'nin yazdığı 'Welcome to Demokrasi: How Erdoğan got more popular than ever' başlıklı yazı (30 Ağustos) hiç de öyle 'Türkiye lehine' bir yazı değil.
Bununla birlikte 15 Temmuz sonrasında (ve öncesinde) yaşananları anlamanın ve Türkiye'deki yönetimin özelliklerini kavramanın bir çabası.
Bellaigue Erdoğan'ı 1990'lardan bu yana izliyor. Yazdığı kitapları, katıldığı tartışmaları da biliyoruz.
Bellaigue, Türkiye'deki yönetimi tanımlarken 'demokrasi' diye yazıyor.
İngilizcede kullanılan imlayı 'democracy' kullanmıyor.
Türkiye'ye (ve yönetime) ait bir özgünlük belirtmek için 'demokrasi' diyor.
Niye öyle imiş, anlamaya çalışıyor.
Tabii, o meşhur popülizm, 'seçime dayalı otoriterlik' gibi kavramlar da, Putin, Morsi, Netanyahu gibi isimler de yerli yerinde olmakla birlikte iki sebep gösteriyor.
Birincisi, müthiş bir halk desteğine sahip Erdoğan diyor. İkincisi, o desteği demokratik yöntemle ediniyor diyor. Bugünkü durum kökleri tarihte olan bir değişimin sonucudur demeye getiriyor.
***
Evet, öyle!
Bu köşede
15 Temmuz'dan sonra altı yazı yazdım ve
Türkiye'deki
toplumsal değişimin, insanların tanklara çıplak yumruk ve bedenleriyle direnmesinin gerekçelerini kendimce sıraladım.
O tepki
bir gecede oluşmadı. O gece uzun süren bir
birikimin son hamlesiydi.
15 Temmuz gecesi Türkiye'de '
yeni bir Cumhuriyet' kuruldu.
Düğüm '
yeni' kavramındadır. Yeni'yi iki önemli unsur hazırlıyor:
halk ve siyaset.
***
(
Kemalist) Cumhuriyet son derecede önemliydi, tarihsel anlamda
ilerici bir kopuş hamlesiydi,
devrimci bir öze sahipti.
Ama o hamle halkla birlikte değildi.
Tersine,
Kurtuluş Savaşı, 15 Temmuz'daki '
ya Allah, bismillah, Allahu ekber' sloganını benimseyen
halk kitlelerinin gene çıplak yumruklarıyla kazanılmıştı.
Ama ertesinde,
kurucu kadro, o
halka ve değerlerine sırtını dönmüş, onun '
istiklal'e
kavuşturmak için mücadele ettiği
Hilafet'i, Saltanat'ı hatta
İslam'ı lağvetmişti.
Herkes '
doğru-yanlış' tartışması yapıyor.
Bırakın onu bir yana. Olgu bu! Açıklayıcı dinamikleri
Türk Siyasetinin Yapısal Analizi isimli iki ciltlik kitabımda enine boyuna yazdım.
***
Ardından da o halk
siyasetten ve toplumdan soyutlanmış, kendi içine kapatılmıştı.
1923'ten 1950'ye kadar. İzleyen dönemde ise her on yılda bir aynı
halkın iradesi darbelerle elinden alındı,
kitleler siyasetten koparıldı.
O kitleler
1970'lerden başlayarak ama özellikle
1992-2012 arasında kendilerini
dönüştüren
yeni bir siyasete ve sosyal yapıya kavuşturan gelişmeler sonucunda
15 Temmuz gecesi
eski Cumhuriyetin yöntemini benimseyen bir
alçak girişime isyan etti.
Halk siyasetten artık koparılmak istenmediğini,
iradesine el konmasına tepki göstereceğini duyurmuştur.
Erdoğan'ı bu sürecin içinde
lideri olarak görmüştür.
***
Bellaigue, bu '
anatomiyi' yapıyor. Ötesi, '
demokrasi tartışması' başka bir konudur.
Nitekim ben de o diziyi '
demokratik devrim' başlıklı bir yazıyla tamamlamıştım.
Hâlâ o devrimi bekliyoruz demiştim. Diyorum.
Ne yazık ki, Türkiye'de
sol, sosyal demokrat, burjuva, kentli, Batıcı, laikçi, Beyaz Türk kesim bu gelişmeyi bırakın
anlamayı, görmek bile istemedi.
Ama tarih gözlerini kapayanların değil fal taşı gibi açanların yanındadır.