İlk anın tereddütleri ve gelenekten kaynaklanan refleksleri aşıldıktan sonra İstanbul soyluları, aristokrasisi, darbeye karşı çıktı. Açıktan açığa reddetmedi, kınamadı, cephe almadı.
Fakat içinden de olsa 'bu haliyle' darbeyi olmayacak bir şey diye değerlendirdi. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerden göğe kadar haklıdır. Tankların önüne 'seçkinler' (işte ben onlara soylular, aristokratlar diyorum, siz isterseniz 'Beyaz Türkler' diyebilirsiniz) yatmadı. Onlar 'melankolileri'ni, hüzünlerini yaşadı.
Sıradan yurttaşlar yattı.
Sıradan yurttaşlar yeni bir rejim, yeni bir devlet, yeni bir toplum kurmak isteyenlerdi.
Son çeyrek yüzyılda sürdürülen bir mücadelenin ellerinden kaçıp gitmesine tanklara karşı çıkarak direniyorlardı. Yeni rejimin sahibi olmak isteyen bu çevre toplumun yeni sınıfları, yeni burjuvalarıydı.
***
Sorun bu yeni devletin, yeni rejimin, yeni toplumun
niteliğidir.
Bu devlet
demokratik, bu rejim
hukuki, bu toplum
çoğulcu, katılımcı, paylaşımcı olacak mıdır olmayacak mıdır?
Teorik olarak olacaktır. Olması gerekir.
Olması doğaldır. Çünkü bir önceki devlet, toplum ve rejim, büyük imkânlar kaydetmekle, hatta şu yaptığımız muhakemenin zeminini hazırlamakla birlikte ne yeteri kadar
demokratik ne yeteri kadar
adil ne de yeteri kadar
çoğulcu ve katılımcıydı.
Sadece
başörtüsü konusu, sadece Müslümanların '
kamusal' alanda karşılaştıkları, sadece
muhafazakârların ve taşra kitlesinin kent düzeyinde yaşadıkları bile o düzenin niteliğini gösterir.
***
Şimdi bütün bunların bir özeti olarak yeni bir
kontrat gerekiyor. Bu kontrat benim için
sosyal demokratik olmalıdır. Ama genel ilkeleri itibariyle gerçek manada
liberal demokratik olması şimdilik yeterlidir.
Kurduğumuz mantık da bizi doğallıkla bu sonuca taşır.
Dünyanın her yerinde
liberal demokrasiyi burjuvalar oluşturdu.
Türkiye'de de
olabildiği kadarıyla bugüne kadar böyle oldu.
Daha toplayıcı, daha kapsayıcı ve daha barışçı bir yaklaşımla söyleyelim. Bugünkü gelişmeleri uzun tarihimizin bir dönemeci sayalım ve
bugünün burjuvalarının, o beğenilmeyen ama tankın önüne yatan
sade yurttaşın, taşralıların demokrasiyi daha öteye taşıyacaklarını umalım. Doğal olanı budur.
Burjuvaziden söz ediyorsak
demokrasiden de söz etmemiz gerekir.
Demokrasi
özgürlüktür. Demokrasi
hukuktur. Demokrasi
katılımdır. Üçüncü bir bileşeni yoktur.
Türkiye şimdi
anti- militarist bir döneme
geçerken bu değerlendirmeyi yapıp,
özgürlükçü, demokratik, adil, katılımcı bir anayasayı oluşturmak zorundadır.
Bu
iktidar partisinin görevidir, amenna, ama
muhalefetin de bu bilince gelmesi şarttır. Zamanın nehrinde yüzmek gerekir, sürüklenmek değil.
***
Bugüne kadar yapılan
anayasaların sınıfsal zemini farklıydı. O anayasaları
halk, Meclis yapmadı.
Kurucu Meclis, Danışma Meclisi yaptı.
Militarist ve anti demokratik dönemlerin seçkinleri tarafından
yapılmış anayasalarla yaşadık. Şimdi
yeni burjuvazi, soyluların hüzünlerini aşıp bu
yeni anayasayı bu zihniyetle hazırlamak
zorundadır.
Ekonomik ve sosyal dönüşümün getirdiği siyasal dönüşümün son kertesi olan demokratik devrimden söz ediyorum!
Not: İzniniz olursa ben de üstünden tanklar, jetler, helikopterler geçmiş, üstüne kurşunlar yağdırılmış toplumun bir bireyi olarak yazılarıma bir hafta ara vereyim.
29 Ağustos günü görüşmek dileğiyle...