Türkiye Rusya ve Amerika ile çarpışıyor. Haydi, buna çatışıyor veya ters düştü diyelim. Bu bir tespit. Ne Türkiye'nin kendisine ait, kendisinin çözmesi gereken sorunlardan kaçması için bir bahanedir şu belirttiğim husus ne de bir çarpıtma. Sahada mücadele eden Kürt örgütleri konusunda, Esad konusunda, OD planlaması konusunda bu gerilim, bu uzlaşmazlık, bu zıtlaşma sürüyor, Türkiye ve ABD -Rusya arasında.
Karşımıza çıkan halin birçok nedeni var. Hayatta hiçbir şey tek nedene bağlı değildir. Olamaz. Ama hayatı karmaşıklıktan kurtarmak için de nedenleri azaltmakta yarar var. Bu gelişmeyi de Türkiye'nin OD'de söz hakkı araması meydana getirdi.
Şimdi Erdoğan'ın 'meşru müdafaa' açıklamalarını dinleyince onun satır aralarında bu gerçeği görmemek olanaksız. Dünyanın öteki ucundan gelenler OD'de yerleşecek, yer tutacak, bildiğini okuyacak fakat Türkiye kendisine dönük müdahalelere karşı çıkınca dünya tarafından tedip ve terbiye edilecek... Erdoğan'ın mantığını bu yaklaşım meydana getiriyor: OD'ye bin kilometre öteden gelenlerle sadece Suriye ile bin kilometre sınırı olan Türkiye!
***
Bugüne nereden geldik, başka türlü
siyasetler uygulanamaz mıydı deniyor. Kuşkusuz uygulanabilirdi. Uygulanmalıydı.
Rusya'nın OD'ye inişinden sonra
başka bir plan ve yaklaşım devreye girmeliydi. Hepsi doğru. Ama iki yaklaşım arasında bir fark var: OD politikalarının
özünü aynı tutup
yönteminin değişmesini istemek başka,
OD'de ne işimiz var demek başkadır! Elbette
OD'de çok işi var Türkiye'nin. Hele bundan sonra daha da fazla işi var...
Bütün bu hengâmenin altında yatan bir gerçeği öncelikle kabul edelim:
Batı, OD'de Türkiye istemiyor. Nedeni çok basit: bütün öteki mütalaalar bir tarafa, Çin, neticede Çinlilerin, Rusya nihayetinde Ruslarındır.
OD ise sahipsizdir. Batı öyle düşünür.
Batı, OD'yi kendisinin sayar. 'Ortadoğu' adı konduktan sonra bu böyle ve bütün maksat
Osmanlı'yı/ Türkiye'yi o bölgeden
uzak tutmak olmuştur. Verilen '
Batı/ lılık- Batı /lılaşma' rüşvetinin bedeli budur. İş, bu defa da Türkiye'nin OD'den çıkarılması 'işinin'
Rusya'ya ihale edilmesine kadar geldi.
Bir düğüm noktası var:
Kürtler! Onlar da kendi
taleplerini OD hengâmesiyle bütünleştiriyor. Türkiye'nin sıkıştığı nokta bu! Bu
Gordion düğümü nasıl çözülecek sorusuna cevap arıyor Türkiye. İçeride
PKK ile mücadele ediyor, tamam; dışarıda
PYDYPG ile mücadele ediyor tamam. Ama bir de
Kürt halkının meşru, demokratik talepleri var. Dünya âlem biliyor ki, artık bu aşamada, Türkiye,
güvenlik politikalarıyla devam edecek ve
demokratik politikalar daha bir süre bekleyecek. İlk adım
bu yaklaşımı değiştirmek olmalı!
***
Kuşatma altındayız. Bu bir gerçek.
CB Gül'ün '
Cumhuriyet tarihinin en zor döneminden geçiyoruz' derken söylediği budur.
Kuşatmayı, kuşatılmayı işaret ediyor Gül.
Kuşatmayı yarmanın ilk yolu gerçeği
tarihsel bir perspektif içinde algılamaktır. İkinci yolu, Türkiye'nin '
soft power' olmanın önemini unutmamasıdır.
Güvenlik politikalarının yükseldiği bir dönemde demokratik politikaları,
Kürt taleplerinden sivil anayasaya kadar hiç unutmadan hatırlamasıdır. Asıl,
kusursuz, eksiksiz demokrasiye sahip Türkiye OD'de söz sahibi olacaktır...
Kuşatmayı yarmanın yolu...