Türkiye'de yaşanan büyük siyasal gerilimin öteki kanadında Akparti yer alıyor. Doğal. Çünkü belki 1994'ten, belki 2002'den beri Türkiye'yi dönüştürdü.
Bu dönüşümün iki büyük damarı var. Birincisi, bir modernleştirici hamle olarak, taşra burjuvazisinin bütün birikimiyle büyük kente gelmesini sağladı. Daha 1950'lerde başlayan bu hareket gene daha o zamanlarda bile büyük kıyametler koparmış ve bana göre 27 Mayıs darbesi de, 28 Şubat da bu kımıldanışı engellemek için düzenlenmişti. Bu defa engellemek kabil olmadı. Nedeni, Akparti kadrolarının, edindikleri deneyimle, iktidarı ellerinden almak isteyenlere direnişidir.
İkinci büyük hamle ister Kemalist rejim deyin, ister elitist, bürokratik -paramiliter sistem deyin Akparti'nin o yapıyı dönüştürmesidir. Bürokrasinin ve askeri kanadın tahakkümünü ortadan kaldırdıktan sonra zaten sistemin değiştiğini söylememek olanaksız. Akparti'nin seçim başarıları, başörtüsü sorununun çözülmesi, Gül'ün CB seçilmesi, CB için yapılan anayasa değişikliği ve Erdoğan'ın seçilmesi neticesinde eski rejimin ve sistemin daha fazla tutunacak dalı, dayanağı kalmamıştı.
Taşranın merkeze yönelmiş kitlesel hareketi sadece üst sermaye dilimlerinin hareketi değildir. Alt toplumsal katmanların da hareketidir. Geçen sürede İstanbul'a gelen 6-7 milyon insan her ne kadar kent çevresindeki uydu kentlerde yerleşmişse de bütün kültürel birikimleriyle merkezi etkilemiştir. Bu da bizde hiç olmadığını iddia ettiğim muhafazakârlığın bir taşra gelenekçiliği olarak kendi kültürel kodlarıyla ortaya çıkması, merkezde görünmesidir. Böylece bürokratik devletle birlikte 'alafranga' Batılı anlayışın mutlakiyetçiliği de aşıldı. Bütün direnişine rağmen merkez de kültürel algılamasında değişiklikler yaşadı.